6.

999 7 0
                                    

Yüzyıllar boyunca Çin'de erkekler karılarını öldürme hakkına sahip olmakla birlikte ceza da almazlardı bundan. Çünkü kadın erkeğin malı olarak görülüyordu. Bir eşyan olduğunu düşün istersen kırarsın, istersen parçalarsın senin eşyan çünkü, kadın da aynı şekilde görülürdü. Erkek karısını öldürürse ceza almazdı Çin kanununda, çünkü kadın ruhsuz çünkü kadın bir üreme mekanizması, çünkü kadın bir çocuk fabrikasıydı.

Kadınlara fiziksel özgürlüklerin çok tanınmadığı bir dünyadayız, bu giderek azalsa da bazı ülkelerde daha fazla şahit oluyoruz bu kısıtlamalara. Bizim ülkemiz de bu ülkelerden biri. Farkındasınızdır, fiziksel özgürlüğü olan bir kadın görüyor musunuz çevrenizde?

Ha, tabii psikolojik olarak bile tam özgür sayılmayız. Özellikle bir müslüman isen Osho'nun da dediği gibi tam özgür değilsin. Osho demiş ki, Bizim çocukları yetiştirme tarzımız tamamen onları köleleştirmektir; politik ideolojilerin, sosyal ideolojilerin, dinsel ideolojilerin köleleri. Onların kendi kendilerine düşünmeleri için kendi kendilerine araştırmaları için bir şans tanımayız. Onların zihinlerini belirli bir kalıbın içine girmeye zorlarız. Onların zihinlerini bizim bile deneyim sahibi olmadığımız şeylerle doldururuz. Anne babalar çocuklara bir Tanrı olduğunu öğretirler ve onlar Tanrı hakkında hiçbir şey bilmezler. Onlar çocuklara bir cennet ve bir cehennem olduğunu söylerler. Ve aslında onlar bile cennet ve cehennem ile ilgili hiçbir şey bilmezler.

Aslında bunları okudukça kendimi bulduğum için de devam ediyorum okumaya. Ailem bizi sürekli belirli bir kalıbın içine girmeye zorladı. Özellikle müslüman olmamız ki sadece müslüman olmak yetmiyor, dini tam bilmeden cennet ve cehennem hakkında her şeyi bilmeden bizi sığ düşüncelerinin içinde dayatmayla, zorlamayla kendi belirledikleri şekle girmemizi istiyorlardı. Çoğumuz buna uyum sağlasa da aslında biliyorum ki kimse bu evde mutlu değildi. Benim farkım ses çıkarmamdı, onlara aykırı olmam, istedikleri şekli alamamamdı. İsterdim ki hakikati kendim arayayım, ailemin aslında kendilerinin bile tam olarak bilmediği dini, inançları bana aksettirmeye çalışırken göremedikleri çok hatalar var. Hiçbir şey elimize hazır olarak verilmemeli gerçeği kendimiz arayarak öğrenmeliyiz, hakikatleri de, inançları da. Benim elimde hazır bir inanç vardı, aslında ben buna anne-baba dini diyorum. Ailemden ne gördüysem dini de öyle adlandırdım. Aslında yaşadıkları ve öğrettikleri din ile, hakikat dini çok farklı. Eğer inancımı kendim belirleme şansım olsaydı, bu inanca ulaşana kadar çok yoldan geçeceğim, çok araştırma yapacağım, çok örnekle karşılaşacağım için daha sağlam bir inancım olabilirdi. Ama ben bunu çoğu toplumda görüyordum, hangi din olursa olsun eğer aile dini yaşıyorlarsa çocuklar, o inanca tam tutunamıyorlar, sağlam bir inançları da olamıyor. Keşke bu yanlışlığı görebilseydiler.

...

Bir mayıs akşamında tanışmıştık Deniz'le. Ortak arkadaşımız vardı. Ona doğum günü sürprizi yapmıştı. Fotoğraflarda görmüştüm onu. Yorum yapmıştım ben de, güzel bir sürpriz hakikaten diye. Orada dikkatini çekmişim, sonra bana yazmıştı "Merhaba" diye. Bu şekilde başlamıştı her şey. Sonrasında birkaç ay daha konuştuk ama ayrı şehirlerdeydik. Yazın annemi ikna edip gitmiştim oraya tam iki kez uçağı kaçırmış ancak üçüncü uçuşta orada olabilmiştim. Dopdolu 5 gün geçirmiştik. İlk öpüştüğüm insan o olmuştu, bana ilk dokunan insan. Zaten o 5 günden sonra bir daha bir araya gelememiştik. Mesafeler ve ailemin öğrenmesi bizi birbirimizden koparmıştı. Yine de gizli bir telefon üzerinden konuşmaya devam etmiştik. Ama düşündüğüm zaman nereye kadar  gidecektik biz, nereye kadar bu şekilde devam edecekti, sonumuz var mıydı? Belki vardı. Ama uzun yıllar sonra belki 10 yıl.

Ve yazışmaktan başka ondan herhangi bir çaba göremiyordum. Seni seviyorum diyordu, ağlıyordu, özlüyorum diyordu, bu kadar. Bundan fazlası yoktu. Cesaret ve çaba olmadıktan sonra konuştuğumuz her dakika geçen her saat boşaydı. Bu ilişki boşu boşuna devam ediyordu. Sevgi her zaman yeterli değildi. Mesafeler her ne kadar seversen sev, gerçekten gözden uzak olan gönülden de ırak oluyordu. Artık heyecanımı yitirmeye başladım. Umutlarımın anlamsızlığını fark etmeye başladım. Artık bu ilişki için yapabileceğim bir şey yoktu, bu yüzden kendim için harekete geçmem gerektiğini fark ettim. 

Kısıtlanan hayatım, kaybettiğim zamanım ve gençliğim, neden hayata geldiğimi defalarca sorgulamama neden oluyordu? Sonu ne olursa olsun devam edecektim, vazgeçmeyecektim. Elbet bir gün ben de, bir gece vakti yıldızların altında dans edecektim.

Çok mu fazlaydı bu hayal? Bence değil. Bir insanın en doğal hakkı bunu yaşamak.

Yarın nişanım var, belki yanlış yapıyordum belki bu evlilik beni daha fazla çıkmaza sokacak ama şu an için köprü olarak düşündüğüm beni özgürlüğe götürecek tek yol olarak bunu düşünüyorum. Bana başka bir çözüm yolu bırakmadılar....

...

-Ben evleniyorum.

Sonunda yazmıştım, sonunda ondan vazgeçmeye karar vermiş ve onun benden nefret etmesini göze almıştım. Her ne kadar hayal kırıklığı yaşayacağını bilsem de, o da bu evliliği seçmemin sebeplerinden biri, benim için savaşmadı, sevmek seni seviyorum demek değildir.

-Ne?

                                                                                               *         *       *

__________________________________________________________________

Osho'dan alıntılar vardır.

Flört TecavüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin