Bazen onurum kırılıyor, kadınlık onurum. Var olduğum beden mi sebep oluyor bunları yaşamama diye düşünüyorum, acaba göğüslerim olmasaydı veya önümde bir uzvum olsaydı bu kadar problemle uğraşmayacak mıydım?
Aslında bu sorunun cevabı yaşadığımız kültürün içinde evet. Öyle ki kadınlara değer vermeyen bir toplum her ne kadar bu geçmişe kıyasla bir arpa boyu kadar yol kat etse de aradaki farkın gerçekten kayda değer olmadığını söylemem gerek. Özellikle doğuya gidince kadınlara verilmeyen değerin katsayısı artıyor açıkçası. Doğulu bir aileye sahipseniz ve de doğuda bir şehirde doğup büyüdüyseniz buna daha çok hatta kat be kat daha çok maruz kalıyorsunuz. Benim için de öyleydi.
Özellikle babam dar görüşlü biri. Çünkü onun değişmeyen gerçekleri vardı. Ona göre kadın dediğin basit bir varlıktı. Kadınlar evde olmalı, çalışmamalı ve evlenmeliydi. Bir de şöyle derdi babam, şimdi hatırladım. "Ben bir erkeğim ve erkek olduğum için size bakılan gözlerin ne düşündüğünü, bir erkeğin kadına neler yapabileceğini, bekar bir kıza nasıl bakacağını, dışarıda gezen, tozan kıza nasıl bakacağını bilirim." Derdi bunun için de bizim yapabileceklerimiz hep kısıtlıydı. Babamın bu denli derin düşünmesi beni hep rahatsız etmiştir. İnsanların ne düşündüğünü önemsemeyen biri olarak babamın insanların en ufak ayrıntıya kadar ne düşüneceğini ne hayal edebileceğine kadar önemsemesi bizi hep kısıtladı ve kısıtlamaya da devam etmekteydi.
Şunu anlamıyorum her ne kadar evde otursak da, evlensek de, okumasak da, çalışmasak da ya da kapansak da kötü insan kötü insandır ve kötü insan kötü düşünür. Kimsenin düşüncelerine girip de bizim hakkımızda iyi şeyler düşünmesini sağlamayız ki. İnsanların düşüncelerini asla müdahale edemeyiz ve değiştiremeyiz. Çarşaflı bir kız da olsa karşısındaki, kötü bir insansa eğer aklından neler geçmez ki? Düşünür, acaba içine ne giydi? Acaba hangi renk? Acaba teni hangi renk? Aslında bu merakı daha çok yükselmesine bile neden olabilir. Demek istediğimi anlıyor musunuz?
Kapalı olan şeyler, gizli olan şeyler aslında hepimizin dikkatini çekmiyor mu? Burada kesinlikle kapalıları karalamıyorum, onlara sonsuz bir saygım var. Bunun altını çizmek istiyorum iki kere. Ama ben açık bir arkadaşım hakkında hiçbir şey merak etmiyorum. Buna hiç ihtiyaç duymuyorum ama kapalı bir arkadaşımın saç rengini merak edebiliyorum istemeden de olsa acaba saçı hangi renktir diye aklımda yüzüne yakışacak saç renkleri oluşturuyorum. Bunu bilmek zorunda değilim ama istemsiz oluşuyor zihnimde. Ben bunu değiştirebilir miyim? Aslında farkındaysam değiştirebilirim. Çünkü farkındayım düşündüğüm şeyin ve düşünmemek için başka şeyler bulabilirim. Ama bunun farkında olmayan çok insan var hatta farkında olduğu halde bunu değiştirme gereği duymayan -yanlış olduğunu bildiği düşünceleri diyelim- insanlar var. O yüzden bir erkek değilim ama bir erkeğin neler düşünebileceğini az çok tahmin edebiliyorum. Ama ne yaparsam yapayım insanlar ne düşünmek istiyorlarsa onu düşünecekler.
Ben açık olsam da belki yanlış düşünecekler yahut kapalı olsam da. İnancım ne olursa olsun mesleğim ne olursa olsun kötü düşünen insanlar da hep var olacaklar iyi düşünenler de. Bunu babama anlatmak isterdim ama iletişimimiz hiç gelişemediği için anlatamadım. Aslında babama o kadar çok şey anlatmak istedim ki, dedim ya kendi düşüncemi rahatça ifade edemediğim ifade ettiğim an da beni cezalandıran bir babam vardı. Belki ilerleyen vakitlerde bahsederim, şu an yeri değil ama bir keresinde kendi düşüncem hakkında (her ne kadar herkes tarafından özümsenemeyecek bir konu olsa da) bastıra bastıra düşüncemi söylemiştim ve babam beni bir yıla yakın süre eve kapatmıştı. Dışarı çıkmam falan yasaklanmıştı. Evet, o derece gerici bir babam var.
İyi yanları yok mu babamın? Elbette var. Mesela babam çok üretken ve çalışkan birisi. Boş durmaz, boş gezmez, hep yeni şeyler üretir, girişimci biridir. Nitekim ben de öyle, sanırım bu yanım babama çekmiş. Bir de inatçılığım... Babama çeken bir diğer huyum da budur. O kadar inatçıyımdır ki sonucunu düşünmediğim ya da umursamadığım anlar yaşamışımdır. İnadım yüzünden kaybettiğim şeyler de olmuştur. Gurur duymuyorum bu yanımla ama benimle ilgili bilmeniz gereken en önemli huylarımdan biridir bu. Ha bu kadar inatçıysan nasıl evlendiriliyorsun? Derseniz de aa ııı uuu tıkandım demeyeceğim. Çünkü eğer bir şey yapıyorsam ve istemediğim bir şeyse bu (aslında istemediğim bir şeyi kimse yaptıramaz) ve istemediğim halde yapıyorsam elbet bir sebebi vardır bunun. Evlendirilmeye razı olmamın da sebebi vardı. Bir amacım vardı bunu kabul ederken...Şöyle düşünün bir yol var aslında yol zor, kötü, engebeli, dikenli aklınıza ne gelirse aslında girmemeniz için tüm nedenlerin sıralandığı bir yol düşünün ama yolun sonunda ufak da olsa bir ışık size görünüyor. Bir yol daha var engel yok sıkıntı az, ulaşım rahat ama bakıyorsunuz yol o kadar uzun ve belirsiz ki yolun sonunu görmekte zorlanıyorsunuz. Hangisini seçerdiniz? Bana sorarsanız dikenli yolu seçerdim, yaralanarak da olsa düşerek de olsa o ışığa varmak için bu kısa görünen zorluklara dayanır ve zor yoldan giderdim. Nitekim öyle de yaptım. Evet canım acıyor, yanıyor, ağlıyorum, üzülüyorum, yaralanıyorum ama umudum var. Ha bu şöyle bir olay değil, Allah bir kapı açar umudunu kaybetme olayı değil. Benim planladığım bir olay, umuda bırakmadan geçeceğim yollardan gelişigüzel değil de kendi tasarladığım bir şekilde geçeceğim bir olay. Anlıyor musunuz? Tamam, evet evlenmeyi kabul ettim ama hep düşüncem şu olmuştur; Bana ölüm mü esaret mi? Diye sorarlarsa ben ölümü seçerim ama benim şıklarım daha çoktu. Ölüm mü, esaret mi, kaçış mı, evlilik mi...Şu an için ölemem ve asla esareti seçemem, yapamam, kaçış derseniz şu an için özellikle bu durum mümkün değil. Evlilik benim bir yoldan bir yola geçmem için kısa bir köprü olacaktı, en azından ben öyle düşüyordum.
Ona gelince...Deniz...Sevdiğim insandı o. Yaklaşık 2 yıldır ilişkimiz var. Annemler öğrendi bir araya gelmememiz için ellerinden geleni yaptılar. Telefonum elimden alındı. Ona benden uzak durması için tehditler savurdular. O kadar güzel gidiyordu ki ilişkimiz bir anda yerle bir oldu. Paramparça şu an. Her şeyi geçtim ilk öpüştüğüm insan oydu. Hala da o şu an için. Ama istemiyorlardı bizi anlıyor musun? Birbirimizi sevmemizden rahatsız oldular. İki insanın birbirini sevmesinden neden rahatsız olurlardı ki? Oluyorlardı işte. Ama hala seviyordum onu, öylesine sıcaktı ki sevgim ona karşı. Nitekim o da öyleydi. Uzun uzun göz yaşı dökmüştük kavuşamayacağımızı anladığımız zaman. Henüz o kadar savunmasızız ki, bu yünden çok kolay müdahale edebiliyorlar ilişkimize.
-Psps...
"Psps" bizim parolamızdı. Sadece ikimizin bildiği. Psps yazınca ben ailesi değil de onun yazdığı anlıyordum nitekim o da öyle...
-Buradayım, aşkım.
-Aşkım deme bana, Deniz. Lütfen. Biz artık sevgili değiliz.
-Ama ben hala aşığım, o ne olacak?
-Ben de sana aşığım, ama çok tehlikeli. Sen de demiyor muydun? Ailen öğrenince...İkimiz de evlenelim, ikimiz de çocuğumuzun adını Öykü koyalım. Demiyor muydun?
-Adımla seslenme anlayacaklar. Evet diyordum ama o ailemin çok tepki verdiği zamanlardı. Şu an tepki vermiyorlar, şu an bitti zannediyorlar.
- İşte sen bunu anlamıyorsun. "Bitti zannediyorlar" diyorsun. Zaten benimkiler de bitti zannediyor. Tekrar öğrendiklerini bir düşünsene. Tekrar bir yıkımı kaldırabilir misin? Seni tekrar elimden aldıklarını? Ben bu düşünceye katlanamıyorum.
-Ne yapalım yani? Bu masum aşkı bitirelim mi istiyorsun?
-Bitmeyecek de ne olacak? Söylesene nereye kadar? Ayrı şehirlerdeyiz, elimizden gelen hiçbir şey yok, birbirimizi en son bir sene önce görmüşüz. Senin bir adımın yok bu ilişkiye dair. Gel dediğin an geleceğimi biliyorsun, Deniz.
-Öyle kolay değil, Aylin aileme bunu yapamam.
-Hoşça kal, Deniz.
Telefonumu kapadım ve uzandım. Ben ne için uğraşıyordum ki? Bizim için yaptığı hiçbir şey yok. Cesaretsiz biriyle ben bir ömür geçiremem ki.
Madem bu kadar cesaretsiz, o zaman yoluma onsuz devam edeceğim. Onsuz başaracağım, özgürlüğü.
__________________________________________________________________________
Resim Linki:
https://odatv.com/tag/Ferit%20Avc%C4%B1
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flört Tecavüzü
Mystery / ThrillerKalpleri kemiklekmiş, evrilememiş insan topluluğunun, cehaletin altında zihniyetleri ve dağların zirvelerinde kibirleriyle, susturmaya çalıştıkları aslında insan olan ama onların ifadeleriyle "insancıklar" olan bireyleri, ezerek güç göstergesinde...