Küllerimden doğdum diyebilmek için yeterince yandın mı?
Hayata attığım ilk adımdan beri başımdan eksik olmayan dertler olgunlaştırdı beni. Her düştüğümde yeniden ayağa kalkmayı, tekrar doğmayı bir şekilde başardım.
Dizleri yarasız çocuk olmazdı düşe kalka güçlü olmayı öğrendim o yüzden aklım geleceğe uzanırken hafızam geçmişi unutmadı, o yüzden bütün yangınlarımın bilincindeydim ne kadar yandığımı ne kadar kül olduğumu unutmadım, kimler yaktı, kimler yanarken izledi, kimler su getirdi yangınımı söndürmek için hepsini kazıdım hafızama.
Bir çocuğun tüm dünyaya küsmesine tek bir oyuncağının kırılması yeterdi ve benim hiçbir oyuncağım kalmamıştı küskündüm dünyaya insanlara kırgındım ama içime ağlıyordum. Gözyaşlarını içine akıtanın en çok ruhu çürür, yanakları ıslanırken kalbi kurur. Ben o kadar hissizleştim ki kendimle dahi konuşasım gelmiyor.
Bir insan kendinden nasıl vazgeçer nasıl susarak kendini bitirir anlamıyorum. Meğer gecende yalnızsan susmak ağlamaktan daha zordur çare yoktur çare de düşünülemez zaten. Öyle bir an gelir ki boğazına takılır cümleler, kimseye günaydın diyemezsin, eskiden daha az konuşur daha çok susarsın ve bir suskunluk ancak bu kadar sızlatabilir kelimelerini. İçindeki cevapsızlığın en derin sorusu durur dilinde. Şimdi o derin soruyu sorma vakti geldi kendime ne zaman toparlanıyorum ne zaman küllerimden yeniden doğuyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Kalpler Müzesi
ChickLitHer şeyi toparlamaya çalışırsan en çok kendini dağıtırsın..