Biraz korkmuştum doğrusu diyebilirim o yüzden ani refleksle ayağa kalkmıştım.
Gölge gittikce yaklaşıyordu ve ben karşımda bana gülümseyen Yağızı farkettim.
"Sen miydin ya? Korktum ben de."
"Tamam sakin benim bir şey yok."
"Yalnız olduğumu sanıyordum, seni hangi rüzgar attı buraya?"
"Bilmem. Öylesine hava almak için çıktım aslında ama içimden bir ses buraya gelmem gerektiğini söyledi sanki. Buraya geldiğimde seninle karşılaşacağımı bilmiyordum." Dedi Yağız, banka oturup etrafı seyretmeye başladı.
"Peki, öyle olsun."
Eli ile yanını gösterip bana baktı, "Otursana." Dedi düz bir sesle.
Onun yanına oturup, onun gibi etrafa bakınmaya başladım. Sessizliği bozan ilk o olmuştu.
"Arkadaşınla ne zamandır tanışıyorsunuz?"
Doğrusu, böyle bir soru sorması garipti ama yine de takmadım.
"Yaklaşık 5 yıllık bir arkadaşlığımız var Efe ile. Yakın arkadaşız."
"Anladım."
O sırada aklıma yine Hilalle olan konuşması geldi. Sinirlerim bozulmuştu. O yüzden sormam gerekiyordu, merak ediyordum. Eğer sormazsam bu hep içimde kalacaktı.
"Yağız.."
"Efendim?"
"Hilalle bu gün neler konuştunuz, hani aşağıya inmiştiniz ya birlikte?"
Tamam, sormamam gerekirdi kabul.
Beklemiyormuş gibi birden bana döndü ve güldü.
"Neden sordun ki?"
"Hiç öylesine. Bu gün sizi gördüm de bayağı samimiydiniz."
"Olabilir. Ama arkadaşız biz onunla her hangi bir şey yok. Kafa dengi birisi diyelim."
"Öyledir kendisi."
"Tanıyor musun, yani Hilali?"
"Yağız, Hilal benim en yakın arkadaşım zaten o yüzden sordum ne konuştuğunuzu."
"Peki," sonra tekrar aklına bir şey gelmiş gibi gözleri parladı ve konuşmaya devam etti. "Bak ne diyeceğim, gel birlikte yürüyelim hem belki karşımıza kuru fasulye pilavcı falan çıkar. Kestane falan alırız öyle devam ederiz. Ne dersin?"
Aslında güzel fikirdi. Yapmaya değerdi.
"Tamam! Hadi gidelim ben varım."
Gülümsedi, ayağa kalktık ve yürümeye başladık. Yolun yarısında Yağız bana döndü ve üzerindeki deri ceketi çıkarıp bana verdi.
"Zaten esiyor, giy hadi."
"Ama Ya-"
Sözümü kesen taraf bu defa o olmuştu.
"Leya. Giy dedim hadi üşümeni istemiyorum," Güldü ve devam etti. "Hem merak etme kombinin bozulmaz psikolog hanım!"
Kahkaha atıp koluna vurdum,
"Yağız! Siz de iyice şımarık yaptınız beni."
"Belki öylesin nereden bileceğiz hanımefendi?"
Birden durdum, kollarımı bir birine bağlayıp yüzümü trip atar gibi diğer tarafa çevirdim.
"Gelmiyorum ben kestaneye falan! Git sen kendin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Un Espoir | Leyyağ
Teen Fiction"Dünyada o kadar şey var, Peki sen neden kaybettiklerimin içerisinde olmak istiyorsun?" "Ve o gece, 27 Ocak." "Sen benim kaybettiğim en özel şeysin belki de" "Ve seni kaybettiğim için kendimden özür dilerim" "Sonsuz şekilde"