Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Secrets I have held in my heart Are harder to hide than I thought Maybe I just wanna be yours...
"Üzgünüz herşeyi denedik ama... Buraya gelirken çok kan kaybetmiş ve kan deposunda A negatif kan yok. Üstelik kan bulunsada çok fazla yaşayabilme ihtimali çok az ciğerleri parçalanmış."
Yere bakarak Eun Ha teyzenin durumundan bahsetti hemşire.
"Kan bulunsa yaşayabilme ihtimali az da olsa var ama değil mi?"
"Gerçekten bu düşük bir ihtimal..."
"Ama yinede bir ihtimal var sonuçta.."
"Şey evet ama kan deposunda A negatif kalmamış listeye adınızı ekletmeye zamanınız yok durumu vahim."
Birden öne atıldım:
"Benim kanım A negatif. Eğer hala bir umudumuz varsa denemeliyiz."
Minho'nun gözlerini üzerimde hissediyordum. Yıllar sonra bulduğu, yıllarca özlemini çektiği annesinin ölmesini kaldırabilecek miydi? Mutlu olmayı hakkediyordu.
"Teşekkür ederim Min Seo... Çok teşekkür ederim."
Sessizce ve ağlamaktan kızarmış gözlerini kısıp gülerek söyledi. O sırada Jisung araya girdi:
"Min Seo saçmalama senin anemi hastalığın (-diğer bir deyişle kansızlık-) var"
Hemşire sözünü kesti:
"4 paket kan almamız gerekecek eğer anemi hastalığınız varsa bu sizin için iyi sonuçlanmayabilir."
"Sorun değil dayanabilir-"
"Hayır Seo. Daha fazla sevdiğim kişilerin zarar görmesini istemiyorum."
"Ama-"
"Hayır dedim."
Çok sert bir şekilde cevap verdi minho ardından hemşireye döndü.
"Kimse kan vermiyor."
"Şey o halde... Ben yinede isterseniz listeye adınızı ekleteyim gerçi o kadar zaman yok ama..."
Minho gözyaşları arasında konuştu:
"Uğraşmayın nasıl olsa kurtulma ihtimali yok değil mi?"
Koşarak minho'nun yanına gittim. Bankta oturmuş ağlıyordu.
"Ben üzgünüm-"
Kolumdan tutup çekti ve beni kollarının arasına aldı.
"Seni seviyorum... Seni çok seviyorum Seo."
Tanrım bu haldeyken ve o bana bunları söylerken nefes almam zorlaşıyordu.
"Sana ihtiyacım var, beni sevmene ihtiyacım var Seo."
"M-minho ben-"
"Şaka mısın sen minho?! Anneni bahane ederek Seo'yu ayartmaya mı çalışıyorsun? Seo gel buraya."
Birden Jisung bağırmaya başladı ve beni kolumdan çekip Minho'dan ayırdı.
"Ne saçmalıyorsun Jisung?"
"Kuzenimden uzak dur diyorum. Onun iyi niyetini suistimal etmeye çalışma zaten başımıza yeterince dert açtın, Seo'yu senden uzak tutmaya çalıştım. Ya evine geldiğinde annen yerine ölen o olsaydı?"
"Buna asla izin vermezdim Jisung."
"İzin vermedigin için mi annen öldü? Olayları halletmeye çalışırken sıçıp sıvıyorsun ve bokunu bizede atmaya çalışıyorsun biz senin koruyucu meleklerin değiliz."
"Ben... Üzgünüm başınıza bela olmak istemedim. Min Seo'ya asla ayartmak amacıyla yaklasmadım, ona ne kadar değer verdiğimi bilmiyorsun bile. Ama haklısın benim sikimsonik dertlerim yüzünden hem sen hem Seo tehlikeye girdiniz. En yakın arkadaşımı ve sevdiğim kızı peşimden sürüyüp hayatlarını bok etmeye hakkım yok. Bundan sonra söz veriyorum böyle birşey olmayacak."
Kaskatı kesildim, felç olmuş gibiydim ne vücudum tepki gösterebiliyordu ne de ağzım açılıyordu. Jisung affaladı:
"Minho ben öyle demek-"
"Hayır haklısın. Sadece ona iyi bak tamam mı Jisung sana hep güvendim ve şimdi de güveniyorum."
Ve gitti... Yine yine ve yine.
Neden her zaman gitmek zorundaydı yada neden o an o lanet olası ağzımı açıp 'seni seviyorum, gitme' diyemedim?
Minho seni seviyorum, bunu diyemeyecek kadar aptal olsamda seviyorum...