Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hatırlatma:
Yere baktım, Jisung'u hâlâ seviyor muydum?
"Ne önemi var sonuçta Jisung benim kuzenim ve yakın arkadaşımdan hoşlanıyor. Benim ne hissettiğimin ne önemi var?"
"Benim için önemi var."
"N-neden senin için önemi olsun ki?"
Derin bir nefes verdi ve ayağı kalktı.
"Hiç, önemli birşey değil. Çok fazla burda durma hava soğuk birde geç yatma."
Ve gitti... ...
Aradan 2 hafta geçti minho en son bana bunları dediği geceden beri annesiyle birlikte kalmaya başlamış ve eve gelmemişti, arasam da açmıyordu eskisi gibi kayıplara karışmasını ve yine belayı üzerine çekmesini istemiyordum. Okullar da açılmak üzereydi, bunca şeyden sonra birde okula onu göremezsem diye kendimi yiyip bitiriyordum. Jisung birden eve geldi ve yüzündeki hüzünle yere bakışlar atıyordu:
"Haru..."
Birden şaşırdım onu sevdiği belliydi zaten ne olmuştu ona? En yakın arkadaşıma?
"Haru'ya birşey mi oldu Jisung?"
"Hayır, o iyi. Hatta o kadar iyi ki şuan başka birisiyle çok mutlu. Benimle değil... Başkasıyla."
Yere çöktü, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Onu böyle görmek beni üzmüştü cidden, ne de olsa o benim kuzenimdi.
Kuzen... Eskiden bu kelimeden nefret ederdim çünkü ona aşıktım, ya da minho nun dediği gibi öyle olduğumu düşünüyordum ama şimdi benim için bir anlam ifade etmiyordu ne bu kelime, ne de Jisung...
Yanına yaklaştım:
"Ben... Üzgünüm Jisung senin onu sevdigini biliyordum, onunda seni sevdiğini sanıyordum."
"Bende öyle sanıyordum..."
Birden ayağı kalktı.
"Ben odamda olacağım. Minho dan haber var mı?"
"Yok. Annesi nın evinin nerde olduğunu biliyor musun?"
"Hmmm sanırım hatırlıyor gibiyim, insadong'daydi galiba, ordaki apartmanlardan 8. Olanda diye hatırlıyorum."
"Tamam saol."
Ceketimi üstüme geçirdiğim anda Jisung'un sesi beni durdurdu:
"Gitmeyeceksin değil mi?"
"Elbette gideceğim ne olduğunu merak ediyorum."
"Minho' nun başı dertte Min Seo lütfen sende başına dert alma."
"Sen onun nasıl olduğunu merak etmiyor musun? Arkadaşın değil mi?"
"Merak ediyorum ama..."
Cümlesini bitirmesine izin vermeden çıktım evden. Cidden onu özlediğimi hissediyordum, onu görmek istediğimi, belki sarılmak...
Taksi ye binerek insadong'a yol aldım.
...
Kapıya 3. Kez basıyordum evde mi yoktu? En sonunda sessiz ve yavaşça minho açtı kapıyı. Onu görünce yüzüme yerleşen gülümsemeyi kontrol edemedim. Kısık sesle:
"Git burdan Min Seo."
Dedi.
"Ne?"
Zoraki konuşuyor gibiydi ve eliyle karnını tutuyordu? Neler oluyordu?
"Lütfen... Git burdan."
Arkadan bir adamın ellerini omzunda hissederek arkamı döndüm. Adam iğrenç şekilde gülerek beni eve doğru itti.
"Bırak onu... Lütfen."
Hala zoraki konuşuyordu minho. İçeri geldiğimde gördüğüme inanmak istemedim. İçerde 3 adam vardı ve yerde ise Eun Ha teyzenin cansız bedeni...
Gözlerim doldu.
"N-neler oluyor?"
"Merak etme güzelim sadece şu pisliğin abime yaptığı şeyin bedelini ödüyoruz."
"Abini ben öldürdüm dedim! ANNEM BİRSEY YAPMADİ."
Diye bağırdı minho.
"Kamera kayıtlarından birini farketmemissin minho. Anneni kurtarmaya çalışman bir işe yaramayacak o sürtük bunu hakketti."
"DOĞRU KONUŞ!"
Minho gözlerinden yaş akarak ve yürümeye çalışarak annesinin yanına gitti.
"O... Yaşıyor değil mi?"
"Abim gibi o da ölü. Yürüyün burda işimiz bitti."
Adamları onu takip ettiler. Evde sadece ben, minho ve ölü bir beden kaldı...