Hayatbaz

100 5 12
                                    

Yürüyordum.

Aklımda iblisler gülüşüyordu ve herkes bilirdi, şeytanlar gülüyor ise hiç bir şey yolunda gitmeyecekti. En azından kalpleri hala beyaz renginden arınmamışlar için, iyiler için.

Ve bende şeytanlarımla beraber gülüyordum.

Rüzgar esiyordu.

Soğuk rüzgar tenime her çarptığında kendime geliyor gibi hissediyordum.

Keşke rüzgar zihnime de çarpsaydı çünkü düşüncelerimden kurtulamıyordum.

Dün yağmur yağmıştı. Yağmur toprakla buluşmuş, bu buluşmanın habercisi olarak ıslak toprak kokusu burnuma doluyordu. Hava kimsesizlik kokuyordu, yağmurda kimsesiz kalan gencin acısını hatırlatıyordu. Hava küçük bir kızın yalnız olduğunu anladığı gün gibi kokuyordu.

Masal başlıyordu. küçük kızın masalı ise burada sona eriyordu. Bir masalın başlaması için önceki masalın bitmesi gerekirdi. Bu masal bir ruh olsa bile. Bu masal bir can olsa bile.

Oysa ölen bir can demek ne kolaydı. Nefessiz kalan bir can, belki önceden her hissini doya doya yaşayan birinin hissiz kalışını anlatmak kolay mıydı?

Sorunda buydu ya, ölen hiç bir can hislerini anlatabilecek kadar yaşayamazdı. O acıyı yalnızca ölenler bilirdi ve o acıyı hiç anlatamayacağını da yalnızca ölenler bilirdi.

Arkamda hissettiğim hareketlilikle sırıttım. Geleceğini biliyordum. Sola çevirdim yolumu, biraz eğlenmekten kimseye zarar gelmez gibiydi.  Yol çıkmaza çıkıyordu. Güzel. Adımlarımı hızlandırdım. Yolun devamında kocaman, tırmanılmayacak duvarı tam önümde görene kadar durmadım. kazağımın kol kısmına yerleştirdiğim cam törpüyü duvarda kırdım sertçe. Hışımla arkamı dönüp bana sinsice yaklaşan siyahlar içinde silüet görünümü veren adamı duvar yaslayıp törpüyü boynuna bastırdım. Paniklemesi gerekmesinin aksine hoşuna ittiğini hissettim.

"Hala aynısın." dedi sırıtarak. Sen beni hiç tanıyamamışsın Ava.

"Bu seni şaşırttı mı?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Güldü kısıkça. Kolumun baskısı ve törpünün baskısı konuşmasını oldukça engelliyordu.

"Şu bıçağı çekersen konuşalım." dediğinde sesi boğuk çıkıyordu.

"Böyle iyi." dedim ifadesizce.

Bileğimden tutup saniyesinde konumlarımızı değiştirdi. Elimdeki törpü elini kesmesine rağmen tepki vermeden bana bakıyordu. Gözlerime meydan okuyarak bakıyordu. Güldüm sakince. Törpüyü tutan elim duvara yaslı olmasına rağmen bileğimden bükerek bıçak görevi gören keskin törpüyü eline batırmaya devam ediyordum. Eline batırılmış törpüye baktı, ardından gözlerini bana çevirdi ve gözleriyle yeri işaret etti.

Gözlerim yavaşça karnıma doğru kaydı ve sağ elindeki silahı gördüm. Karnıma doğrultuyordu. Tehditkar gözleri beni izliyordu. törpüyü çektim gözlerimi devirerek. Geri çekildi, ellerini cebine koydu.

"Emin misin?" dedi ona gönderdiğim mesaja ithafen. Şaşkındı. 

"Sence?" dedim gözlerimi kısarak.

Üzgünüm. İşe geri dönüyorum. Oyuna geri dönüyorum.

"Herkes hazırsa söyle Ava, Oyuna geri dönüyorum."

 Oyunun sahibi olmaya geliyorum. 

"Amacın ne Kayla? ikimizde biliyoruz 'Oyun' çocuk oyuncağı değil. Ölebilirsin, Ki zaten sen bunu benden de daha iyi biliyorsun. Amacın ne Tilkicik?" diye sordu Ava. 

Tilkicik ha? o tilkilerin kuyruklarını boynuna dolarım Ava'cığım. Asmak için. Kesmek için de olabilir. Seç, beğen, al.

"Evet Ava. Oyun bitene kadar bana katlanmak zorundasın. Üzgünüm." diye mırıldandım sırıtarak. Geçiştiriyordum onu. Zaten günü gelince öğrenecekti, herkesle birlikte.

"Güzel zorundalık." Dedi gözlerini kısarak. "Ama baştaki kişiyi tahammül etmek sana daha zor gelecek gibi görünüyor." dedi ve yüzüme bastırdığı mendille bilincim benden adım adım uzaklaştı.

Baştaki kişi mi?

HayatbazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin