2. BÖLÜM

9.7K 649 237
                                    

Keyifli okumalar.

Yazarın ağzından

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yazarın ağzından

Bir gün herkes ait olduğu yere dönerdi. Aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun, kaç takvim yaprağı, mevsimlerin azizliğinde sürüklenmiş olsun, eğer bir insanın kaderi, bir insanla beraber yazılmışsa, hayat bir noktada o kişileri tekrardan birleştiriyordu.

Havanın soğuk iniltili rüzgarı, insanların bedenine çarparken, ruhlarını acımasız bir şekilde üşütüyordu. Ay ışığının ardından yükselen bulutlar karanlığın içine hapsolmaya hazırdı, bir döngünün içinde herkes bir şekilde kendine yer ediniyordu.

Kum torbasına çarpan yumrukların sesi, bir kapıya vururmuşçasına sertken, o kapıyı açmak değil, kırıp geçmek, kapıyı parçalamak istiyordu. O kapının ardında onun neyin beklediğini çok iyi biliyordu, ama o kapıyı kırdıktan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Dirseklerini kırıyor, kollarını kaslı göğsüne doğru çekiyor, ardından öncekinden daha hızlı şekilde hareket ederek vuruyordu. Kum torbası büyük bir gürültüyle arkaya doğru gittiğinde, hiçbir şekilde tatmin olmuş o hisse erişemiyordu. Kum torbasının iki çift gözü varmışçasına, kin ve öfke dolu bu hali, dışarıdan oldukça tehlikeli duruyordu. Biri yanına yaklaşacak olsa, ateşiyle herkesi yakıp kavuracak, geriye sadece bir ceset misali küller kalacaktı. Hiçbir şey umrunda değilmiş gibi görünüyordu. Altında sadece bol siyah bir şort vardı, açık bıraktığı pencereden içeriye süzülen rüzgar, bedenini sararken genç adama tanıdık bir his bırakıyordu.

Ağaç dallarının birbirine hasretle kavuşan hışırtı sesleri, yarı aydınlık olan odanın içinde duyuluyordu. Bir şeyleri ona getirmek istercesine esen bu rüzgar, kökleri toprağa karışmış olan ağacı sürüklemeye gücünün yetmeyeceğini biliyordu. Çünkü herkes ait olduğu yerde, ait olduğu kişilerleydi.

Tüm gücüyle bir yumruk daha geçirdiğinde, merdivenlerden adım sesleri duydu. Bu onu duraksatmadı, tek odağı gözlerinin önünde yumruklar indirdiği yerdi. Gecenin karanlığını andıran saçları birbirine karışmıştı, birkaç tutamı alnının üzerine düşmüştü. Göğsü hızla inip kalkarken arkasındaki kapının bir gürültüyle açıldığını hissetti. Kim olduğunu tahmin edebildiği için dönüp bakmadı. Çünkü bu şekilde buraya girmesine taviz gösterebileceği birkaç kişi vardı hayatında. Bir öfkenin kanına karışıp rüzgarı bile bastırarak bedenini sardığında, ensesine ağrı saplandığını hissetti.

"Derdin ne?" Diye mırıldandı, tanıdık bir erkek sesi, sertçe. İleriyle doğru yürüyüp açık pencereye hayretlerle bakarak hızla örttü. İçeriyi esip kavuran rüzgarı hissetmiş olmalı ki, "Sen ölmeyi bayılmak zannediyorsun galiba." Derken, ellerini ceplerine yerleştirmiş, arkadaşının haline bakıyordu. "Terli terli açık pencerenin önünde durmak ne demek, ölmek mi istiyorsun?"

SAFİR VE YAKUT Where stories live. Discover now