3. BÖLÜM

8.1K 590 114
                                    

Keyifli okumalar.
Geçmişi yavaş yavaş öğreneceğiz. Bu bölümle yavaşça geçmişe inmeye başlıyoruz. 🤎

14 Mayıs 2014

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

14 Mayıs 2014

Saat:15.30

Evin kapısını kapattığımda, kapının yılların acılarını feryat figan anlatmaya çalışan gıcırtısı, sadece ağlama seslerinin hakim olduğu o evi doldurdu. Dizlerim titriyordu, yüreğimde nefes almamı engelleyen bu his neydi? Korku.

Avuçlarımda başlayan bir kıvılcım saniyeler içerisinde sanki, tüm evi sardı. Sarmamış olsa, nasıl artardı bu hıçkırık sesleri? Koşar adımlarcasına evi aramaya başladığımda, dizlerimin güçsüzlükle titrediğini hissettim. Ama ona rağmen, güçlü olmaya, olabilecek tüm olumsuzlukları kapı dışarı etmeye çalışıyordum.

Odanın kapısını açtığımda, yıllarca beklenen bir kitabın, en acımasızca yazılan final sahnesi gibi, annem iki dizinin üzerine çökmüş bir halde, hıçkırıklarla ağlıyordu. O kadar yüksek sesle hıçkırıyordu ki, benim adım seslerimi bile duymamıştı. Üzerinde siyah bir kazak vardı, kazağın uçları annemin bembeyaz olmuş parmaklarının arasında çekiştirilmekten uzamıştı. Sarı uzun saçları, gözlerinin önünde düşerken sanki bir şeyleri gölgelemeye çalışıyor gibiydi. Oda bir öfkenin ardından darmadağın olmuştu. Yorgan yerdeydi, masanın üzerinde hiçbir şey kalmamıştı, yere düşüp kırılan parfüm şişesinin ardından kalan tek şey, odadaki vanilya kokusuydu. Bu koku o an midemi çalkalandırdı. Bu an, aklıma öyle bir kazındı ki, kalbim göğüs kafesimin içinde atmaya durdurdu. 

Seneler geçse, o vanilya kokusu yine benim midemi bulandıracak kadar kalıcı olacaktı.

"Anne?" Dedim, ellerim titredi onun bu haliyle. O benim annemdi, o ne olmuştu? Zemine çalışan ayaklarım ileriye doğru titrek bir adım attığında, boğazımda sanki bir katilin ağırlığı vardı. Nefes alamıyormuş gibi hissediyordum. Ona doğru koşarken, tek bir an düşünmedim. "Ne oldu sana?"

Hızla inen göğsü bir an sesimi duyunca duraksadı, konuşacak bir şeyler söylecek sandım. Lakin öyle oldu, sesim onda bir şeyleri tetiklemişçesine kafasını iki yana sallayarak dudaklarından büyük bir hıçkırık koptu. Yutkunurken, aklıma gelen düşüncelerin bir sonu yoktu. Korkuyla dizlerimin üzerine çöktüğümde, "Anne," Dedim, seslenirken bu defa daha sakin bir sesle konuşuyordum. "Ne oluyor, korkutuyorsun beni." Babamın ona bir şey yapmış olma ihtimalini düşündüm, ama babam öyle bir adam değildi. Annemle çok iyi anlaşamasalarda anneme zarar verecek biri değildi.

Kafasını kaldırıp suratıma baktığına, gözlerinde suçlu bir ifade vardı. Suratıma bakarken bir anda gözlerini yumarak kafasını iki yana sallarken, kapattığı gözlerinden gözyaşları bir yağmur misaliydi. "Sorma," Dedi, bağırarak suratıma doğru. Yüksek sesiyle irkildim, dudaklarım şaşkınla aralandı. "Sorma, anlatamam! Benden nefret edersin," Hıçkırarak, kafasını sallarken avuçları yerdeki yorganı sertçe kavrayıp sıkmıştı. "Anlatamam, benden nefret edersin..." Diye sayıklamaya devam ediyordu, ben kalakalırken. "Suratıma bir daha bakmazsın, sırtını dönersin."

SAFİR VE YAKUT Where stories live. Discover now