uyarılar: yok."küçük bir kuş bana birinin senden hoşlandığını söyledi." konuşma şimdiden berbat bir hal almaya başlamıştı.
"japonyanın yaklaşık altmış bir milyon erkek nüfusu var, kim olduğunu nereden bilebilirim, koko?"
dilini çıkardı, başka bir kart daha. "eğer bu poker oyununu kaybedersen söyleyeceğim."
umursamadın, ayrıca bu el iyi kartların var. "bu nasıl bir bahis?" diye sordun.
"kaybetmen gereken türden bir bahis," diye mırıldandı kokonoi.
"blackjack oynamıyor muyduk?"
ikiniz de masanın diğer tarafındaki yara izli sarışına döndünüz.
"hayır, inupi." içinden bir ses, kokonun bu senaryoya alışık olduğunu söyledi. kaybetmiştin.
desteyi tekrar karıştırırken, "shiba hakkai," dedi sakince.
"kim?"
"patronun en küçük kardeşi."
"tekrar soruyorum, kim?"
koko telefonuna bakarak ceval verdi, "ne zaman evlerine gitsek gözlerini senden alamıyor."
ağzını açıyorsun, "bunu neden umursayayım ki?"
koko omuz silkiyor, nasıl yapayalnız yaşadığın ve yapayalnız öleceğin hakkında yorum yapıyor. bu ensesine bir tokat yemesine sebep oluyor.
o gece kendini shiba malikanesinin zilini çalarken buluyorsun. inupiden haber aldın, patron toplantı için kasabanın öbür ucundaydı, ve kız kardeşi de evde değildi. bu yüzden kapıyı hakkai açacak.
kokonun söylediklerini tekrarlıyorsun. "küçük bir kuş benden hoşlandığını söyledi."
hakkai ileriye bakıyor, sen orada değilmişsin gibi. cehennemin derinlerinde bir maç, sen de sosyal hayatı berbat halde olan bir kaybedensin. "ve ben de ona göre davranacağım, yarın benimle randevuya çık."
hakkai tek kelime etmiyor.
"gelip seni alacağım, böyle yapmamın iyi olacağını söylediler."
hakkai terliyor.
"sekizde hazır ol." arkadaşlarının söylediklerini hatırlamaya çalışıyorsun. bu adamı yakalaman için söylediklerini. "ve şey... biraz sıcak bir şeyler giy." kendinden emin görünüyorsun.
(gerçekten kokonun söylediği her şeyi tekrar etmeyi bırakmalısın.)