2108 kelime
—
Son bir haftadır yaşanan şeyler şu şekildeydi: Taehyung, Jeongguk ile olan ortak derslerinden sonra her zaman Jeongguk'un gideceği yere kadar ona eşlik ediyor ve Jeongguk ne anlatırsa anlatsın onu dinliyordu. Eğer ortak dersleri olmayan bir gün ise; kahvaltı, öğle yemeği veya akşam yemeğinden sonra Jeongguk nereye gidecekse onunla beraber yürüyordu.
Jeongguk, yaşananlara inanmakta güçlük çekiyordu ve çekmeye de devam edecekti.
Bir gün, her zamanki gibi beraber Jeongguk'un dersliğine ilerlerlerken, Taehyung Jeongguk'a dönüp, "Çantan niye çok ağırmış gibi gözüküyor?" diye sordu.
"Çünkü biraz ağır." dedi Jeongguk gülümseyerek. "Bugün fazladan iki dersim var, -ne yapıyorsun?"
Taehyung, aniden Jeongguk'un çantasının başından tuttuğunda Jeongguk dumura uğradı ve ikisi de yürümeyi bıraktı.
"Çantanı ver."
"Ne, -hayır, neden çantamı sana vereyim?"
"Çünkü ben taşıyacağım."
Bu sıralar Jeongguk, yaşadığı her şeye çok fazla şaşırıyordu. "Hayır, -hayır, ben taşırım. Gerek yok."
İkisi de bir şey söylemeden bir süre ayakta beklediler. Taehyung'un eli hâlâ Jeongguk'un çantasının başındaydı.
"Çantanı sırtından çıkarmanı bekliyorum." dedi sertçe. Taehyung, Jeongguk'la ilk iksir dersine girdikleri günden beri böyle sert ve kaba bir dille konuşmamıştı. Taehyung'un kendisiyle böyle konuşmasını istemiyordu. Bu yüzden çantasını sırtından çıkardı ve Taehyung'a verdi.
Taehyung, çantayı bir omzuna alıp yürümeye başlayınca Jeongguk'da arkasından onu takip etti ve yan yana geldiklerinde, "Eğer yorulursan söyle." dedi. "Sonuçta çantamı taşımak zorunda değilsin."
"Zorunda olmadığımın farkındayım." dedi Taehyung bakışlarını Jeongguk'a çevirmeden. "Ayrıca yorulacağımı da sanmıyorum."
Yolun geri kalanında pek fazla konuşmadılar. Jeongguk'un bırakın konuşmaya, nefes almaya bile mecali kalmamıştı. Kendisini boğucu bir şekilde mutlu hissediyordu.
Taehyung'a baktı ve mutluluğu hissetti.
Bir diğer olay da, Slytherin'ler ile Astronomi dersinde oldukları bir akşam yaşanmıştı. Profesörleri astronomi kulesinde Kozmik mikrodalga arka plan ışımasını anlatırken, Jeongguk soğuktan titriyordu. Ellerini birbirine sürterek ısınmaya çalışırken derse odaklanmak bir hayli zordu. Hoseok'a, fazladan ceket, kaban veya kendisini sıcak tutmasına yardımcı olabilecek herhangi bir şeyi olup olmadığını sormak için yanına gidecekken, arkadaşının ön taraflarda dersi dikkatle dinleyip not aldığını görünce bu fikirden vazgeçmişti. Hoseok, derslere zaten nadiren odaklanırdı ve eğer dikkati dağılırsa bir daha odaklanması çok zor oluyordu.
Saatine baktı ve dersin bitmesine az kaldığını fark etti. Biraz daha bekleyebilirdi. Sonuçta soğuktan ölecek falan değildi.
Ellerini çaprazlayarak bu sefer kollarını sıcak tutmaya çalıştığı sırada, birisi omuzlarına hırka bıraktı. Kimin kendisine hırka verdiğini görmek için arkasına baktığında Taehyung'u gördü ve, -pekâlâ, gerçekten şok olmuştu. Kendisine hırka vermesini beklediği en son kişi Taehyung'du.
"Giy." dedi. "Donacaksın yoksa."
Jeongguk, Taehyung'a şaşkın şaşkın bakmayı kesip önüne döndü ve kollarını hırkanın içinden geçirip önünü ilikledi. Ardından yine Taehyung'a baktı. Gözlerine hayran olmaktan kendini alamıyordu. Karanlıkta parlayan iki zümrüt gibi çok güzel ve çarpıcıydılar. "Teşekkür ederim." diye mırıldandı Jeongguk ama Taehyung kendisine cevap vermek yerine başını hafifçe sallayıp yanından ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
as i am ✓
FanfictionJeongguk, Hogwarts'daki ilk yılından beri dikkatini çeken Taehyung'un onu hiçbir zaman fark etmeyeceğini düşünüyordu.