18

2K 304 47
                                    

3565 kelime

Taehyung, her şeyi mahvettiğini düşünüyordu ve ne böyle hissetmesine ne de düşünmesine engel olabiliyordu.

Çöktüğü yerden kalkıp yatakhanesine girdiğinde cüppesini bile çıkarmadan kendini direkt yatağına attı. Gözyaşları kurumuştu ama yenilerinin geleceğini hissedebiliyordu. Battaniyesini üstüne çekip altına girdiğinde sıcak nefesleri yüzünden daraldığını hissedip battaniyeyi üzerinden attı ve bir süre tavanı izledi. Jeongguk ile arasında yaşananları düşünmemeye çalışıyordu.

Düşünme, düşünme, düşünme.

Aradan ne kadar vakit geçtiğinden emin değildi fakat bir süre sonra Jimin içeri girip nasıl olduğuna bakmaya geldiğinde arkadaşı ona ne kadar seslenirse seslensin, cevap vermedi. Uykuya daldığında saatin kaç olduğundan emin değildi fakat uyandığında saat beşi gösteriyordu ve bir daha uyuyamadı.

Uyanma saati geldiğinde herkes gibi yatağından kalktı ve dünkü kıyafetlerini üzerinden çıkarıp yenilerini giydi. Lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı ve saçlarını taradı. Aynaya baktığında göz altlarının morarmaya başladığını fark etti ama aldırmadı. Aynada kendisine baktığında onu rahatsız eden tek şey eskiden beri sahip olduğu, ama Jeongguk'la tanıştıktan sonra daha çekilebilir bir hale gelen, soğuk ve donuk yüz ifadesiydi. Yine oradaydı ve bunu değiştiremiyordu.

Jimin'i beklemeden çıktığında kahvaltı için Büyük Salon'a girip her zamanki yerine oturduğunda kahvaltısını yapmaya başladı. Kahvaltısını bitirir bitirmez yerinden kalkıp çıkış kapısına ilerlemeye başladı ve Jeongguk'u içeri girerken gördü.

İyi görünmüyordu. Saçlarını ilk kez düzleştirmemiş ve doğal haline bırakmıştı, dağınık görünüyorlardı. Üzerindeki cüppesi omuzlarına tam oturmadığı için yamuk duruyordu ve gözleri yarı açık yarı kapalı gibiydi. Çok yakın olmamalarına rağmen gözlerinin şiştiğini ve göz altlarının da tıpkı kendisininki gibi morarmaya başladığını görebiliyordu.

Jeongguk'u öyle görmek kalbini ağrıttı ve adımları yavaşladı. Normalde olsa hiç beklemeden yanına gider ve kollarını etrafına sarıp ona öper, sorunun ne olduğunu sorar ve Jeongguk'u yeniden iyi hissettirmek için her şeyi yapardı.

Ama şimdi, bunların hiçbirini yapamazdı. Sorunun kendisi olduğunu ve şu an için bunu düzeltemeyeceğini bilirken değil.

Jeongguk'la konuşmak istemiyordu. Jeongguk'u görmek istemiyordu. Şu an değil.

Bakışları Jeongguk'la buluştuğunda zaten yavaş olan adımları durdu ve aynısı Jeongguk için de geçerliydi. İkisi de kısa bir süre için birbirlerine baktı ve Taehyung olduğu yerden sevgilisinin, artık sevgilisi olup olmadığından emin değildi, gözlerinin dolmaya başladığını ve çenesini sıktığını görebiliyordu.

Gözlerini çeken ilk kişi Jeongguk oldu. Başını hızla ters yöne çevirip hızla kendi masasına ilerledi.

Jeongguk'un az önce durduğu yere bakmaya devam ederken Taehyung'da gözlerinin dolmaya başladığını hissediyordu ama bunun olmasına izin veremezdi. Dün yeterince ağlamıştı, bugün ağlamayacaktı. Bu yüzden adımlarını hızlı ve büyükçe atarak Büyük Salon'dan çıktığında yaşlanmaya başlayan gözlerini kolunun içine sildi.

Ağlamayacaktı.

-

Taehyung'un geçirdiği son dört gün, hayatının en kötü günleri, olarak nitelendirilebilirdi.

Oliver'ın ailesi okula gelmiş ve Taehyung'un okuldan atılmasını istediklerini söylemişti. Ayrıca bunu söylerken de gayet ciddilerdi, bu fikirden cayacaklarmış gibi gözükmüyorlardı. Oliver'ın babası Sihir Bakanlığı'nda yüksek bir mertebe sahibiydi ve eğer Taehyung okuldan atılmazsa, pek iyi şeyler olmayacak, diyerek Profesörleri alttan alttan tehdit etmişti.

as i am ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin