Gelen bildirimle sohbete girdim. Hafta sonu, okul olmadığından Oğuzla dışarda buluşacaktık. Attığı konumun bildiğim bir cafe olduğunu görünce gülümsedim.
Asıl gitme sebebim itiraf sayfasındaki videoydu. Ona olanları sormak istiyordum, gidecek başka kimsem kalmamıştı. Hızlıca hazırlanıp çıktım.
Cafe' nin yakınlarda olan otoparka girip motoru bıraktım. Ellerimi ceplerime sokup, yürüdüm. Havalar gittikçe soğuyordu. Kapıyı çekip, içeri girdim. Gözüme çarpan Oğuzla ona adımladım. Kafasını kaldırdığında göz göze geldik. Gülümseyip karşısına oturdum.
"Hoş geldin" kafamı salladım "Hoş buldum" dedim. "Nasılsın?" dedi, üzerimdeki anlamsız çekingenlik ile "İyiyim, siz?" diye sordum, "Teşekkür ederim, iyiyim" dedi, nazikçe gülümseyerek.
Gözlerim gülümsemesinde biraz durdu, ardından gözlerine baktım. Mavileri çok yoğun bakıyordu.
Sesiyle kendime geldim "Kahvaltı ettin mi?" dedi "Ettim" yalandı. "O zaman bir şeyler içelim, ne istersin?" sorusuna "Çay olur" dedim. Eliyle garsonu işaret edip, "İki çay" dedi.
Çayımızı yudumlarken aklıma yüzük geldi. Parmağımdan çıkarıp Oğuza uzattım, yüzüğe ve bana bakarak elimden aldı.
"Bir an hiç çıkarmayacaksın sandım" ensemi kaşıyıp "Kusura bakmayın, unuttum" dedim, mahçupça. "Saçmalama ne kusuru?" dedi. Parmağına takıp, bana döndü "Yüzüğün taşıyla gözlerin aynı renk, tonu tonuna" kaşlarımı kaldırarak "Öyle mi? Fark etmedim" dedim.
Yutkunup geriye yaslandı "Alaz" dedi, ismimi ağzından duymaya bir türlü alışamıyordum "Efendim" dedim. "Öğrenmek istiyor musun gerçekten, o gün o odada neler olduğunu" anında hızla kafamı salladım "Evet, evet öğrenmek istiyorum" dedim.
"Nasıl söylesem bilmiyorum, eminim anneden öğrenmen ikimiz içinde en iyisi olur" anlamayarak kaşlarımı çattım "Beni buaraya kadar çağırdınız, anlatacağım dediniz. Şimdi b-bu ne demek oluyor" sesim oldukça kırgın çıkmıştı. Onun yüzü ise kas katıydı.
Son bir defa daha ondan yalvarırcasına konuştum "Rica ediyorum, anlatın. Ne yaşandı o odada?" derin bir nefes alıp "Dediğim gibi annen den öğrenmen daha doğru olur" ısrarla devam ettirdim "Lütfen, öğrenebilseydim size gelmezdim"
Yüzü başlarda tanıdığım o ifadesizliğe bürünmüştü. "Belkide öğrenmen gerekmiyordur, Alaz" hafiften ortaya çıkan sinirimi bastırmaya çalıştım. "Herkes her şeyi biliyor değil mi?" dedim.
Kaşlarını çatarak "Bu kadar çocuk olma-" sözünü kestim "Ne zaman aptal yerine koyulmaktan kurtulacağım?" alnını sıvazlayarak "Bak şuan ikimizde çok farklı şeylerden bahsediyoruz"
Hızla ayağa kalktım. "Alaz otur" öfkesini belli eden sesine karşılık arkamı döndüm. Anidem kolumdan tutmasıyla tökezledim. Arkasından sürükleyerek, tuvalete soktu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" dedi "Asıl siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" dedim. Tuttuğu kolumu bırakıp "Dinle Alaz, şuan çok gereksiz yükseliyorsun" derin nefes alıp, duvara yaslandım "Tahammülüm kalmadı artık, Oğuz"
Aramızda ki mesafeyi küçük adımlarla kapattı "Peki. Anlatırsam, inanır mısın bana?" gözleri ruhuma bakıyor gibiydi, belkide ona güvenerek "İnanırım" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh-u Revan |bxb|
Misterio / SuspensoGeçmişini bilmeyen Alaz' ın tüm hayatını önüne seren, Oğuz. •Eşcinsel konulu bir hikayedir.