Bir yorumunuzu alırım artık 🙂
Her gün donan bedenini izliyorum. Buna daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyorum. Üstelik ağabeyinin acısı da eklendi üstüne. Bir zamanlar manevi anam olan kadının karşısına bile çıkamamak o kadar kötü hissettirdi ki Mehmet... Emine anamın çığlıkları tüm Selanik'te yankılandı sanki. Aklımdan çıkmıyor. Uyuyamıyorum.
Ama en kötüsü seni ölüme terk etmek. Veya terk etmek zorunda bırakılmak. Mehmet'im, biliyor musun? Senin günden güne bedenin donarken, benim günden güne yüreğim donuyor. Hesaplaşmayı bırakıyorum içimde korkunç bir yavaşlıkta. Affına sığınıyorum, bazen kendimi seni ölüme terk etmemin sebebini ararken buluyorum. Sonra kendime geliyor ve bunları sadece bahane etmek için aradığımı fark ediyorum.
Bunun bahanesi olur mu sevgilim? Sevdalı adam, sevdiğini bırakır mı? Bırakmaz. Bir kere delikanlı adama yakışmaz. Ağabeyin bize hep bunları öğretti. Çok severdik onu dinlemeyi. Saatlerce bize nasihat ederdi. O, 17 biz 13 yaşındaydık o zamanlar. Şimdi biz 25 olduk, o sonsuza dek 29 yaşında...
Rızam yoktu Mehmet'im. Ben babamların aksine Yunanlı değilim belki de. Onların kinini taşımıyorum yıllarca birlikte yaşadığım insanlara. Ben Osmanlı'ydım Mehmet'im, senin gibi. Ayrılmadan önce. Manevi kardeşler, komşular, ahbaplar ayrılmadan önce. Ve bana kalsa atalarım gibi Osmanlı olmaya devam ederdim.
Ama senin bile isteye orduya yazıldığını biliyorum. Ve garip bir şekilde bu canımı yakmıyor. 'Bizimkilerin' zaferine sevinmek yerine 'sizinkilerine' üzülüyorum. Böyle düşünmem beni hain yapar mı? İçimdeki kara ses bazen tıslıyor. Hainsin sen, düşmana, üstelik bir erkeğe sevdalandığın yetmiyor! Birde soyuna ihanet ediyorsun! Diyor.
Ve onu kovuyorum. Ben soyuma düşman değilim ki sevgilim. Ben, bizi 'bizimki-sizinki' olarak ayıranlara düşmanım. Bizi bu hallere düşürenlere düşmanım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alexander'ın mektupları
Historical FictionAlexander, Türk sevgilisi Mehmet esir düştüğünde duygularını kağıda döker.