"Bu kesinlikle sana garip gelecek." Mehmet sonunda cesaretini toplayabilmişti. Şimdi karşısında böylece sakin duran Alex'in biraz sonra böyle kalmayacağını biliyordu. Sadece, artık içinde tutamıyordu. Ona söylemezse çatlayacaktı. Adeta haykırmak istiyordu sevdasını. Eh, gençti henüz, deliydi kanı.
"Alex, ben sana karşı hisler besliyorum. Bir kardeşin hisleri değil bunlar, eminim." Alex'in gözleri kocaman olmuştu. Geriye bir adım atmış ve eliyle ağzını kapatmıştı. İkisinin de kalbi hızlı hızlı atıyordu. Alex inanamıyordu duyduklarına. Ancak bu Mehmet'in sandığı gibi, garipsediği için, değildi. O da aynı hisleri besliyordu Mehmet'e karşı. Bir kardeşin hisleri gibi değil.
"Lütfen Alex, kaçma benden. Ben çok denedim. Seni aklımdan çıkarmayı çok denedim. Yapamıyorum. Yüreğim senin için atıyor, her atışında ismini zikrediyor sanki."
"B-ben.." Alex sustu. Oysa Mehmet tam şuan onunla konuşmasını istiyordu. Çok heyecanlıydı ve en azından onun ağzından çıkacak iki kelime yüreğine su serpebilirdi. Çünkü Alex merhametliydi. Sevdasını reddetse bile, sırrını saklayacak kadar güvenilirdi.
"Bunu sonra konuşalım Mehmet." Alex arkasını dönüp kaçmıştı evine. Çok genç değil, 18 yaşındaydı ikisi de. Buna rağmen Alex hala utangaçtı. Bir kadından bile narindi bazen. Mehmet ise tam anlamıyla yiğitti. Onun tam tersi.
-------
"Mehmet ben çok düşündüm." Dedi Alex fısıltıyla. Aileleri içeride birlikte sohbet ederken onlar da bahçede oturuyordu. Alex'lerin evinde, Rum mahallesindeydiler. Mehmet ona döndü ve dikkatle dinledi onu.
"Bu çok büyük günah.." diyerek devam ettiğinde Mehmet'in yüzü düştü. Evet o da biliyordu. Bu çok büyük bir günahtı. Ancak bir türlü aklından atamıyordu genç oğlanı. Alex sözlerine gülümseyerek devam etti. "Ama... Ben de seni gönlümden atamıyorum Mehmet. Geceleri, diğerlerinin aksine, rüyalarımı süsleyen genç bir kız değil, sensin." Sözünü bitirdiğinde Mehmet yerinden fırladı. Tam Alex'e sarılacağı an aklına komşular geldi. Bahçe, diğerlerinin evine bakıyordu. Yerine oturdu ve gülümseyerek Alex'e baktı. Alex de aynı şekilde ona bakıyordu.
"Kara sevdaya düştüm be Alex'im." Alex bu sözlerle utanarak başını eğdi. Mehmet ise onu gülümseyerek izledi. İçeriden anasının sesini duymasıyla panikle kalktı ve içeri koştu. Alex başını kaldırmış ve kıkırdamıştı.
"Ben de sevdalıyım sana Mehmet'im. Ben de."
--------
Mehmet, Türk kahvehanesinde oturuyordu. İçeride yoğun bir sigara kokusu hakimdi, zira kimse dışarıda oturmaya cesaret edemiyordu. Yunanlar yaygara çıkarmaya yer arıyordu. İyice azmışlardı. Çoğunluk oldukları için ellerinden bir şey de gelmiyordu. Mehmet çayını içerken bir yandan memleket kaygısına düşmüştü. Derin derin düşünüyordu. Alexander'ı bile unutmuştu.
Masasında ondan başka oturan kimse yoktu. Bu yüzden yanına oturan kişiyi hemen fark etti. Bu kişi babasının ahbaplarından biriydi. Ahmet amcası omzunu sıvazladı ve "Mehmet, nasılsın aslanım?" Dedi. Mehmet ona zar zor gülümsedi. Yüreği yangınlardayken gülümsemek epey zor olmuştu. Cevap vermediğini görünce Ahmet amca ona iyice yanaştı. Bir çay da kendisi için söyledi ve Mehmet'i uzun uzun süzdü. Çocukcağız ne hale gelmiş, öğrendi mi acaba? Diye düşünmekten kendini alamadı.
Kara kara düşünmek ve ihtimallerin içinde kaybolmak yerine söylemeye karar verdi. Zaten o da buraya delikanlıyı bilgilendirmeye gelmişti. Haberi varsa da, teselli verirdi zavallıya. "Mehmet, bak hele. Sana diyeceğim var." Mehmet ona döndüğünde Ahmet amcasının çayı da gelmişti.
"Bak yiğenim, benim pek Yunan ahbabım olmadı. O nedenle ne tepki vereceğini bilemiyorum." Mehmet, onun bu sözleriyle söylediklerinin Alexander'la ilgili olduğunu tahmin edebildi. Susarak büyüğünü dinledi. Hoş, konuşacak gücü kendinde bulamıyordu zaten. "Senin şu bebelikten arkadaşın vardı ya, Alexander," onun ismini söylerken yüzünü buruşturmuştu. "Oğlum, o Yunan zabiti olmuş. Haberin var mı bilmem, ancak öğrenince sana söylemeyi vazife edindim. Onca yıldır ahbabın sonuçta."
Mehmet onun son cümlelerini duymadı. Aklında tek bir cümle kalmıştı. "O Yunan zabiti olmuş." Yüreği vatanı için yanarken, şimdi bir de sevda ateşi katılmıştı ona. Ağlamamak için direniyordu. Yumruklarını sıkmıştı. Bir an, yumruklarını dokunmaya bile kıyamadığı sevgilisine geçirmek istemişti. Yumruklarını masaya geçirdiğinde masadaki çaylar döküldü. Ahmet amcası yerinden fırlarken kahvehanede ki insanlar ona bakmaya başlamıştı. Mehmet ayağa kalktı ve bağırmaya başladı. "Hayır, hayır, yapamaz!"
Birkaç kişi daha kalkarak onu tutmaya çalıştı ancak Mehmet onlardan kurtuldu ve kimseyi dinlemeden kahvehaneden ayrıldı. Hiç düşünmeden Rum mahallelerinin olduğu yola doğru ilerledi. Yunanlar onu görse sıkıntı çıkabilirdi ancak o bunu önemsemedi. Aklında tek bir cümle vardı: "O Yunan zabiti olmuş." Dayanamayarak göz yaşlarını dökmeye başladı. Ellerinin tersiyle sildi hemen. Ancak gözleri durmadı. Babası görse ne kadar kızardı halbuki...
Alexander'ın yaşadığı, çocukluğunun geçtiği ve resmen ikinci yuvası olan evin önüne geldi. Rum kadınlar pencerelere çıkmış ona bakıyordu. Dışarıda oynayan küçük çocuklar kenara sinmişti. Kimse çıt çıkarmıyordu. Ağlayan bir erkek, hele ki ortalık yerde ağlayan bir erkek görmek çok nadirdi. Mehmet bağırmaya başladı. "Alexander!" Alex'in anası hemen pencereye çıkmıştı. Alex ise sevdiğinin sesini duyarak hemen kendini dışarıya atmıştı. Mehmet'i ağlarken görünce afalladı. Mehmet onu kolundan tutarak kimsenin olmadığı bir ara sokağa soktu. Onu resmen duvara firlattı ve bağırmaya başladı.
"Sen bana bunu nasıl yaparsın?!" Alexander onun öğrendiğini anladı ve sadece başını eğerek sustu. Bu Mehmet'i daha çok kahrediyordu. Onun yakalarından tuttu ve tekrar duvara çarptı. Yine de, gücüne rağmen çok sert bir şekilde vuramıyordu onu. "Konuşsana, konuş! Sen bana nasıl ihanet edersin!? Bunu bana nasıl yaparsın Alexander!" Alexander yere çöktü ve onun pantalonuna tutundu. Başını kaldırıp yaşlı gözleriyle sevgilisine baktı. Mehmet'in bakışları içini yaktı.
"Bana." Dedi Mehmet titreyen dudaklarıyla. "Sen. Bana. İhanet. Ettin." Alexander'ın ellerini kendisinden çekti. "Sen!" Diyerek bağırdı. "Benim vatanıma ihanet ettin!" Alexander hıçkırdı ve ayağa kalkmak için çabaladı. Mehmet ona yardım etmedi. Ellerini saçlarından geçirerek onları çekti. "Sen benim sevdama ihanet ettin!" Şimdi o da hıçkırıyordu. Alexander, Mehmet'in vatanını ne kadar sevdiğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden babasına çok ısrar etmişti.
"Ben istemedim Mehmet!" Diye bağırdı o da can havliyle. Mehmet onu duymuyordu. Alexander aniden, onu kaybetmekten o kadar korktu ki parçalarına yapıştı. "Mehmet.. dinle beni. Yalvarırım sana. Dinle." Mehmet bu sefer sertçe itti onu yere. İkisi de içinde bir şeylerin koptuğunu fark etti. Alexander zar zor konuştu, ilk kez bu kadar ağlamıştı. "Mehmet.." Mehmet ondan uzaklaştı ve ara sokaktan çıkmadan önce son sözünü söyledi: "Senin ne yüzünü görmek istiyorum, ne sesini duymak, ne de kokunu solumak. Sen bizi öldürdün Alexander. Her şeyden önce, vatanıma ihanet ettin. Seni asla affetmeyeceğim." Ve Mehmet göz yaşlarını sildi, ara sokaktan çıktı. O giderken, duymadı ama Alexander arkasından fısıltıyla: "Benim vatanım sendin..." Dedi.
-Son-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alexander'ın mektupları
Historical FictionAlexander, Türk sevgilisi Mehmet esir düştüğünde duygularını kağıda döker.