Alex, geceyi kulede geçirmişti. Penceresinden Mehmet'i izlemiş, dualar okumuştu. Sabah olmaya başlarken yorgun düşen bedeni uykuya dalmıştı. Üstlerinden biri gelip onu azarlamasa uzun bir süre daha uyuklayacaktı. Kendine kızdı, az bir zamanı vardı ve o hala uyuma peşindeydi.
Onu kuledeki görevi yerine Smyrna'ya göndereceklerdi. Sadece iki günü vardı. Israr etmişse de ikna edememişti komutanını. Israrla onu sevdiğinden ayırıyorlardı.
Komutanı çıktıktan sonra tekrar penceresinden baktı. Dirençli, dik duran sevgilisini görmeye çalıştı. Ancak Mehmet yoktu. Kaşlarını çattı ve panikle odasından çıkıp, aşağı indi. Sanki Yunanlılarla anlaşmıştı hava, sürekli kar yağıyordu.
Az ileriye baktığında zabitlerin toplandığı bir yer gördü. Koşarak yanlarına giderken düştü, ama büyük bir gayretle kalkarak tekrar koştu. Zabitlerin yanına geldiğinde bir esirin cesedinin başında beklediklerini gördü. Esirin yüzü, karlı zemindeydi. Bazı zabitler suskunken, diğerleri alay ediyordu.
"Ne oldu Turko? Dimdik duruyordun? Allah'ın seni koruyamadı mı?"
Diğerleri gülüştü. Alex diz çökerek esiri yavaşça sırt üstü döndürdü. Elleri titriyordu cesede dokunurken. İçinden dualar ediyor, Mehmet olmaması için Meryem anasına yalvarıyordu.
Ama görünüşe göre Tanrı, günahlar aşıkları acı bir şekilde cezalandırmaya karar vermişti.
Çünkü buzdan dolayı kıpkırmızı olan yüzüne rağmen Alex, Mehmet'i çok iyi tanımıştı. Bu sefer kendini tutmaya çalışmadı ve zabitlerin içinde göz yaşlarının akmasına izin verdi.
"Hayır... Bu-bu olamaz!" Bağırarak Mehmet'in cansız bedenini kendisine çekti. Sarılıp hala üstünde olan kokusunu içine çekti. Zabitler ona anlamsız bakışlar atarken Alex onları görmedi bile.
"Bırakma beni Mehmet.. gitme." Geç kalmıştı. Başaramamıştı. Bir fikir bile bulamamıştı onu kurtarmak için. Mehmet çok bile dayanmıştı. Tam 8 gün soğuk altında, çok az yemek ve suyla, işkenceyle hayatta kalmıştı.
Mehmet için çok geç kalmıştı. En kötüsü, ona olan ihanetini affettirmeye fırsatı olmadan ölmüş olmasıydı. Mehmet onu affetmemişti. Onu kurtaramamıştı da.
"Alexander ne yaptığını zannediyorsun!" Dalga geçenlerden biri onu formasının ensesinden tutup kolayca kaldırdığında Alex ondan kurtulmaya çalışsa da yapamadı.
"Bırak beni! Mehmet uyan!"
"Ulan," zabit onu kendine çevirdi. "Oğlancı mısın sen yoksa?"
Diğer zabitler de günahkar gencin etrafını sardığında Alex ağlamayı kesti ve yerde yatan sevgilisine baktı.
Geliyorum. Dedi içinden. Bekle Mehmet'im.
"Öyleyim. Ne yapacaksın? Dövecek misin beni?" Zabitin üstüne yürüdüğünde yumruk yiyerek yere düştü.
Çok geçmeden diğerleri de zabite katıldı. Alex'i ölesiye dövdüler ama Alex karşılık vermedi. Yine de kan revan içinde kalmasına rağmen ölmemişti. Sonunda içlerinden biri süngüsünü çıkarmış, gözünü bile kırpmadan geçirmişti süngüyü ona.
Alex karnını tuttu, zar zor sevdiğinin yanına gelip uzandı. Mehmet'in elini tuttu ve son nefesini vermeden önce öptü. Diğerlerini duymuyordu. Hayatı gözünün önünden geçerken Mehmet'in elini bir saniye bile bırakmadı.
Bu kitap mutlu sonla bitemezdi arkadaşlar kusura bakmayın.
Bundan sonraki bölümler ikisinin anıları olacak 💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alexander'ın mektupları
Fiksi SejarahAlexander, Türk sevgilisi Mehmet esir düştüğünde duygularını kağıda döker.