Ruhu olmayan biri nasıl yaşardı ya da ruhu ölen biri..
Acıyı vücudumda ki her bir hücrem de ayrı ayrı hissediyorum. Halbuki ruhu ölen biri acıyı da hissetmemeliydi. Aldığım her nefes boğazımda düğümleniyor, ciğerlerimi parçalıyordu.Her bir hücremde acıyı hissediyordum...
Uykusuzluktan moraran göz altlarım, yorgunluğun ve acının emaresi olan gözlerim ve tüm dik duruşumla önümde ki dosyaları inceliyorum. Aslında son yarım saattir boş boş kağıtlara bakıyordum. Kapının tıklanması ile kafamı dosyalardan kaldırmadan "gel." diye seslendim .
" Savcım," Seray'ın sesini duymamla bakışlarımı kapıya çevirdim.
" Avukat Hanım." dedim gülümseyerek.
" Eğer müsaitseniz son bir kahve içmek istiyorum. "dedi biliyorum üzülüyordu gideceğim için.
" Tabi avukat hanım buyurun." dedim. Ayağa kalkıp ona doğru adımladım.
Elinde ki kabanını deri koltuğun üstüne bırakıp hızla bana sarıldı.
" Lora seni çok özleyeceğim." dedi her an ağlayacak gibi çıkan sesiyle.
" Seray yapma böyle bende üzülüyorum ama yapacak bir şey yok." dedim, benim içinde zordu alıştığım yerden gitmek. Burada kurulu bir düzenim vardı en nihayetinde, kendimi bir yere ait hissetmeyi geçeli çok oldu ama en azından Seray buradaydı ve mutluydum .
" Biraz daha sarılırsam ağlayacağım " dedi benden ayrılırken. İsyan eder gibi çıkan sesiyle kıkırdadım.
" Gül tabi sen, burada yalnız kalan benim ne de olsa, sen orda yeni arkadaşta bulursun." dedi buram buram trip kokan sesiyle.
" Sanki ben gideceğim yeri biliyorum da, bir arkadaş edinmesi kaldı." diye homurdandım.
" Ne demek gideceğim yeri biliyorum da , bakmadın mı tayininin nereye çıktığını." dedi hayretler içerisinde.
" Hayır bakmadım. " dedim ne var bunda dercesine. Seray kendini deri koltuğa atarken bende masamın başına geçtim. " Senin kadar meraksız bir insanı ömrü hayatımda hiç görmedim." dedi şaşkınlıkla. Masamın üzerinde ki telefona uzanırken " bu kadar merak ediyorsan sen baksaydın Seray ." dedim umursamazca. "Neyse, sen kahveleri söyle bakarız şimdi." dedi.
Seray o kadar meraklı bir insandı ki tanıyıp tanımadığım kim varsa herkesin dedikodusunu yapıp, pardon bilgilerini aktarıp sonra da aman bize ne deyip işin içinden çıkıyordu. Bazen onunla neden arkadaş olduğumu sorguluyorum çünkü birbirimize ters karakterlerimiz vardı. En basitinden o her şeyi merak ederdi, ben onun aksine fazla meraksızdım.
Elimde ki telefonla ipek ablayı arayıp " ipek hanım odama iki sade kahve getirir misiniz." dedim.
" Tabi savcım." dedi her zamanki ılımlı sesiyle.
İpek abla , ellilerinin sonunda emekliliğini bekleyen bir kadındı. Her Türk insanı gibi onunda tek isteği çocuklarını evlendirip, emekliliğinin keyfini çıkartmaktı.
" Hadi bak nereye çıkmış tayinin." dedi, fazla meraklıydı bu kız.
" Kahvelerimiz gelsin bakarım. "dedim umursamazca. Bir şeyler homurdanıp telefonuyla ilgilenmeye başlamıştı. Tepkisine gülüp dosyalarla ilgilenmeye başladım.
.
.
.
"Lora hadi kahvelerimizi de içtik bak artık şuna." diye isyan eden serayla gülüp " çok bile dayandın." dedim.
Bilgisayarın başına geçip gerekli bilgileri girdikten sonra açılan sayfaya baktım.
" Neresi çıkmış, ay lora söylesen ya " diye söylenen arkadaşıma dönüp ;
"Hatay, Antakya çıkmış "dedim.
.
.
.
Antakya bana ne kazandıracak ya da nelerimi kaybettirecek bilmiyordum ama ;
Şöyle bir düşündüğümde her şeye rağmen bir dilek hakkım olsaydı yine burada olmayı isterdim.
Çok pişmanlığımız , hayal kırıklıklarımız, umutlarımız , öfkemiz ,kinimiz oldu...
Ve yine her şeye rağmen bir dilek hakkım olsaydı ,yine onunla olmayı dilerdim...
Her şeyin başladığı zamana gitmek isterdim, yaşadığım bunca acı onu bana getirecekse eğer, ben o anları yeniden yaşamaya da razıyım...
⚜️
Ay çok heyecanlıyım
Uzun süredir yazmak istiyordum ama sürekli erteliyordum.
Ta ki 6 Şubat Kahramanmaraş depremine kadar .
Koca bir şehir yok oldu , binlerce insan vefat etti ve binlerce hayal toprağın altına girdi. Bir şeyler için geç kalmamak gerek diyerekten kurgumun giriş bölümünü yazdımUmarım beğenirsiniz ✨️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Layemunt
Teen Fiction" Yüzünü öyle özledim ki , seninleyken gözlerimi kırptığım için bile pişmanım..."