Bar bu gece erkeklerle dolup taşıyordu; içeride bir kas gösterisi vardı sanki. Görebildiği tek şey şişirilmiş göğüslerle pazılardı. Başka bir gün olsaydı Jimin bu manzaranın tadını çıkarabilirdi ama şimdi gözleri sadece bir kas yığınını arıyordu. Üzücü bir şekilde bu kas yığınıyla aralarında kan bağı vardı. Atlanta'dan buraya gelirken dört saat boyunca içindeki öfke büyüdükçe büyümüştü, şimdiyse başı yüksek sesli müzikle beraber zonkluyordu.
Kendini öldürtmek için yapabileceği aptalca, çılgınca onca şey varken... Jimin Kaliforniya'dan geri dönüp Seokjin ile ailesinin yanına taşınana dek, Seokjin ne planladığını söylememişti. En sonunda ağzını açtığında söyledikleri şunlardı: "Bu arada SWAT programını bugün tamamladım, artık sertifikalı bir çalışanım. Bu akşam kutlama partisi var, eğer zamanında gelirsen yanımıza uğrarsın."
Tam Jimin ona ciddi olup olmadığını soracaktı ki abisi erken davranıp telefonu yüzüne kapattı. Ama sonrasında elinde sertifika tuttuğu bir fotoğrafını ona göndermişti. Fotoğrafta karısıyla kızı da vardı. Mesajda partinin saat yedide olacağını da belirtiyordu. Sanki Jimin, erkek kardeşinin, polislik yeterince tehlikeli bir meslek değilmiş gibi gidip SWAT ekibine katılmasını kutlamayı canı gönülden istermiş gibi.
Bunu ailesine nasıl yapardı? Hamile karısına? Küçük kızına? Sonuçta Seokjin işin getirdiği tehlikeleri birinci elden deneyimleyip görmüştü. Daha az tehlikeli bir iş seçeceğine dair söz vermişti. Jimin daha ilk günden beri böyle bir işte çalışmasına karşı çıkmıştı ama hayır, Seokjin kahraman olmak için elinden ne gelirse yapmayı kafasına koymuştu. Şimdi SWAT ekibine katılarak işi bir adım ileri götürmüyor muydu? Neden başka birinin kardeşinin kahraman olmasına izin vermiyordu? Kendi aileleri çoktan yeteri kadar kayıp vermişti.
Jimin barın iç taraflarına ilerledikçe etraftaki yüzlere daha dikkatli baktı. Normalde bu tarz bir ortamda onu bulmakta hiç zorlanmazdı ama ışıklar kısıktı, içeride aynı siyah tişörtten giyen birçok adam vardı. Bazılarının tişörtünün önünde beyaz harflerle SWAT yazıyordu, diğerlerinin göğüs ceplerinde de küçük harfli CORNELIUS POLİS DEPARTMANI logosu vardı.
Jimin parmak uçlarında yükseldi ama bunun işine yarayabilmesi için etrafındaki herkesin en az yarım metre daha kısa olması gerekirdi.
Elinde bira şişesi olan bir adam ona yaklaştı. Yüzünde istediği her şeyi elde edebilecek kadar yakışıklı olduğu güveniyle dolup taşan kendini beğenmiş gülümseme vardı. Klasik. "Arkadaşımla buranın ne kadar sıkıcı olduğunu konuşuyorduk şimdi biz de, sonra sen içeri girdin." Onu tepeden tırnağa süzdü, bakışları tişörtünün V yakasından görünen beyaz boynunda oyalandı.
Jimin kollarını göğsünde bağladı. "Bu aslında benim işime gelir. Biraz katliama hayır demem."
Adam tek elini önünde kaldırıp siper etti, gülümsemesi genişledi. "Benimle net bir içki içeceksin." Elini tutmak için uzandı ama Jimin ustalıkla elini uzaklaştırmıştı.
"Park Seokjin'i arıyorum." dediğinde bar kısmından birden tezahürat yükselince sözlerini yuttu.
Kendini beğenmiş küstah şey sese baktıktan sonra dikkatini tekrar ona çevirip öne eğildi. "Seokjin mi dedin?" Bu kadar yakınlarken Jimin onun ne kadar yakışıklı olduğunu istemeden de olsa fark etti. Siyah, koyu saçları özensizce geriye itilmişti, düz kaşları insana bunun ancak bir ışık oyunu olabileceğini düşündüren garip bir griye sahip gözlerini iyice belirginleştiriyordu. Ağzının bir kenarı, Jimin'in aklından geçenleri okumuş gibi yukarı kıvrılmıştı. Evet, belki Jimin onun yakışıklı olduğunu düşünmüş olabilirdi ama böyle biriyle çıkacak değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Resisting To Hero • Jikook
FanficJimin bir kahramana aşıktı, hayatında asla yapmayacağına dair yemin ettiği tek şey bu olmasına rağmen.