III. İKİ BEDEN TEK RUH

71 4 17
                                    

Küçük kız televizyon izliyordu. Bir anda babası odaya girdi. Küçük kız şaşkınlıkla babasının koluna baktı. Kolu sarılmıştı. Koşarak yanına gitti ve ona sarıldı.
"Baba koluna ne oldu?" Babası gülümseyerek küçük askerine baktı. İlerde çok büyük işlere imza atacaktı.
"Bir şey yok düştüm." Dedi. Kız geri çekildi ve babasının yüzüne kaşlarını çatarak baktı.
"Düştün mü?"
"Nereden?" Babası az önce küçük kızın oturduğu yere oturdu.
"Merdivenlerden." Dedi önemsiz bir şeyden bahseder gibi. Küçük kız koşarak odadan çıktı ve ilaç dolabından yara bandı aldı. Yine koşarak babasının yanına gittiğinde.
"O ne?" Dedi babası küçük kız masumca cevap verdi.
"Bir yerde okumuştum yara bantları yarayı kapatırmış ve iyileştirirmiş." Babası güldü.
"Yaran ne kadar derin ve büyük olursa işe yaramaz." Babasının ne demek istediğini küçük kız anlamamıştı. Ama elbet ileri de anlayacaktı.

Yatağıma oturmuş kitap okuyordum. Romeo ve Juliet kitabında çok sevdiğim bir alıntı vardı.

'Yarayla alay eder yaralanmamış olan.'

İşte durumu açıklayan söz buydu. Babam bu sözü çok söylerdi. Küçükken anlamazdım. Büyüyünce anlamaya başlamıştım. Babam sürekli yaralandığında eve geldiğinde ve ona
'Ne oldu?' Diye sorduğumda bana hep düştüğünü söylerdi. Bazen bu merdiven olurdu bazen sandalye bazen masa bazen yataktan düştüğünü söylerdi bende her seferinde buna inanır ve yara bandı yapıştırırdım.

Zaman ilerledikçe yara büyüyor ve derinleşiyordu işte o zaman hiçbir yara bandı işe yaramıyordu. Kendime her zaman güçlü olduğumu kabul ettirmiştim.

Ben güçlüydüm. Ben ağlamazdım. Ben yaralanmazdım. Ben sevinmezdim. Ben gülmezdim. Benim derdim yoktu. Bir şeyleri takmazdım. Yorulmazdım. İnsanları dinlemezdim. Ben böyleydim. İstesemde istemesemde.

Kitabı elimden bırakıp gözlerimi ovuşturdum. Arasla o konuşmanın üstünden 1 hafta geçmişti ve henüz Buğrul'un yalan söylediğini yakalamamıştım ve şu an bununla da uğraşamazdım.

Yurt dışına gidecektim. Önemli kişilerle yapılacak bir toplantım vardı. Toplantılara katılmayı seven bir insan değildim ama şirket silah üretip satan bir firma olarak görünüyordu. Bu yüzden bu toplantıya katılmalıydım. Katılmamam büyük bir tepki ve dikkat çekerdi.

Üç günlüğüne gidecektim. Vietnam'da evim olduğu için valiz hazırlamayacaktım. Özel uçakla gitmek yerine normal uçakla gidecektim. Kalabalık alanlarda yolculuk yapmayı daha çok seviyordum. Esneyerek ayağa kalktım. Saat 21.00'du benim uçağım 23.00'de kalkacaktı.

Pijamalarımı çıkardım. Altıma bej rengi bol paça yırtık kot giydim üstüme de kahverengi V yaka büzgü detaylı uzun kollu crop. Gayet uçak için şık ve spor bir kombindi.

Telefonuma bir mesaj geldi. Kimden geldiğine bakmama gerek yoktu çünkü kim olduğunu biliyordum.

+09567.....
Noldu numaramı mı kızlara vermeyi unuttun?
Bende seni cesaretli sanmıştım Alevcik.
Neyse ben yeni uyandım. Günaydın.
Sen uyuyorsun herhalde. O zaman sana
Geceler iyi ki Armin.
Geceler iyi ki.

Unutmamıştım sadece yurt dışına gittiğim de o işi halledecektim. Ama şu an uğraşmam gereken daha önemli işlerim vardı. Mesela yarın olacak toplantım gibi.

Ateş Dinçer Çevik...

Bıçakçının kanı eldivenlerime bulaşmıştı eldivenlerimi çıkarmış ellerimi yıkıyordum. Ellerimi yıkamayı bitirince musluğu kolumla kapattım.
"Sanki şurası kuru kalmış gibi" Tekrar musluğu açtım ve ellerimi yıkamaya başladım. Yine beğenmemiştim.

HARESEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin