AAAAYYYY SELAMMMMM
cok ozlestik, oyle boyle degil sizi de lhyi de inanılmmmazz özledimMMMM
bolum sonunda konusalim, İYİ OKUMALAR(人 •͈ᴗ•͈)
*
Jeongguk'un evindeydim. Konuşmamızdan sonra belki ona biraz daha dokunmak istemiş, biraz daha yakınlaşmak istemiştim ama buna hazır olduğunu henüz düşünmüyordum. Jeongguk'u uzun zamandır biliyor olsam da onu hiç etrafında olan biri olarak tanımamıştım.
Düşününce, bu biraz korkutucuydu. Birbirine oldukça zıt huylarımız olabilirdi. En basitinden ben sevdiğim insana yakın olmayı severdim. Ellerim üzerinde olsun, tenini her an hissedeyim isterdim. Gözlemlediğim kadarıyla şimdiye dek aramızda o anlamda bir şeyler olmasa da ona dokunmamdan rahatsız olmuyordu. Belki de oluyordu ve bunu saklamakta çok iyiydi, dediğim gibi, birbirimiz hakkında bilmediğimiz çok fazla şey vardı. Hakkında her şeyi öğrenmek için sabırsızlanıyordum.
Benden rahatsız olmamasının ya da uzak durmak istememesinin nedeninin bir anda benden hoşlanmaya başlamış olması olduğunu düşünmüyordum. Jeongguk'un çevresindeki insanlar onu hayatı boyunca sürekli olarak bir güvensizliğin içine sürüklemişlerdi. Jun'a dostum demişti, birkaç saat önce aynı adamla yumruk yumruğa kavga etmiş, onun tarafından tehdit edilmişti. Abisinden farksız gördüğü Jiho yıllardır ondan bir şeyler saklıyordu. Jeongguk ona ne olursa olsun güvenmeyi seçmişti. Kaybolduğu ara sokaklarda annesini çaresizce arayan küçük bir yavru kedi gibi, ona güven aşılayabilecek birilerini arıyordu.
Ona başka bir numaradan mesaj attığım ilk gün benimle telefonda konuşmuştu. Kafasını öyle kolay karıştırmış, hayatına öyle hızlı girmiştim ki bu beni de endişelendirmişti. Onun beni kullanacağından endişe etmiyordum. Jeongguk için yapmayacağım şey yoktu. Korktuğum şey, aradığı şeyin bende olmadığını düşünüp henüz gelmemişken benden gitmesiydi. Ya da bana güvenmek istiyor oluşunun, sadece bu duyguya olan eksikliğininden kaynaklandığını anladığı an düşüneceği şeylerden endişe etmiyor değildim.
Onu henüz öpememiş, elini onun için değerli olan biri konumundayken tutamamış biri olarak yaşadığımız andan çok daha ilerisini düşünüyordum. Jeongguk'la bir geleceğim olup olmayacağı bile bir muammayken ben beni bırakırsa ne yapardımın hesabını yapıyordum. Bunun bana umut verdiği kaçınılmaz bir gerçekti, ama onunlayken düşüncelerime engel olamıyordum.
Daha önce aşık olmuş muydum, emin değildim. Belki sevmiştim birilerini, belki o ilk değildi, ama daha önce hiç bu kadar sert düşmemiştim.
Şimdi karşımda, mutfak tezgahında arkası bana dönük bir şekilde bir şeylerle uğraşırken de dirseğimi oturduğum masaya yaslamış, öylece onu izliyordum.
Odasından çıkmadan önce isterse onu yalnız bırakabileceğimi söylediğimde bana o kocaman, ışıldayan gözleriyle bir bakış atmıştı ki anlatamam. Kal dememişti belki ama gitmemi o an istemediğini anlamıştım. Bir şeyler atıştırmak ister misin, demişti sonra aceleyle, yanaklarının kızardığını gördüğümde onu saniyeler boyunca hayran hayran izlediğimi fark etmiştim. Üzerini değiştirmek istemişti. Odadan çıkmam biraz uzun sürmüştü, çünkü bir an gerçekten bunu ben hala odadayken yapmak istiyor sanmıştım.
Yanıma geldiğinde üzerinde gri bir eşofman takımı vardı. Benimleyken rahat olmanın onun için bir sakıncası yoktu, bana en sade halini gösteriyordu. Her haliyle güzeldi o gerçi. Her saat diliminde, güneşin gökyüzündeki her konumunda, ayın cılız ışığının altında... Jeongguk'un güzel olmadığı, gözümü almadığı bir an bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavender haze . taekook / slow update
Fanfiction"Bebeğim, sen benim için yaratılmışsın." taekook, texting+düz