•"Tebrikler Bayan Manoban."
Yeni tanıştığım matematik öğretmeninin beni tebrik etmesinin ardından sınıfın her köşesini berbat bir şekilde dolduran zil sesi sonunda rahatlamamı sağladığında, Bah Han'dan daha iyi biri olduğuna karar verdiğim öğretmenin, diğer öğrencilerle birlikte sınıftan ayrılışını izledim.
Sınıfta, birkaç kişi dışında kimse kalmadığında ise, gevşeyen vücudumu arkamda duran sandalyeye yapıştırıp, benimle birlikte sıranın diğer köşesinde oturan ve notlarını düzenleyen Rossalie'ye baktım.
Kaşlarını çatmıştı ve bu hali oldukça gergin gözükmesini sağlıyordu, ayrıca saçlarını başının arkasından sıkıca bağlamıştı çünkü ders çalışırken saçlarının önüne gelmesinden nefret ediyordu.
Birkaç saniye onu böylece süzmeye devam ettiğimde, vücuduna diktiğim gözlerimi fark etmiş olmalıydı ki, başını bana çevirip yüzüme bakmasa da, dudaklarının kenarına sinsi bir gülüş yerleştirmişti.
Gülümsediğini gördüğümde başımı gergince önüne çevirdim. Nedense, ondan etkilendiğini düşünmesini istemiyordum.
Ona bakarken bile, vücudunun yerine acımasızca Jennie'yi yerleştirdiğimi bilmiyordu. Sanırım, asla bilemeyecekti de.Zihnim, düşüncelerimin karanlığında böylesine kaybolmaya başladığında beni bu bilinmezlikten biraz olsun uzaklaştıran şey yine Rossalie'nin sesi oldu.
"Beni utandırmayı seviyorsun, değil mi?"
Söylediği şeyin ardından kıkırdamıştı, ve ben ancak şimdi onun söylediği şeyi zihnimde toparlayabiliyordum.
Birkaç saniye duraksamanın ardından sonunda karşımdaki kıza cevap verebildim."Ne yapsam utanıyorsun, Rossalie."
Söyediğim şeyin ardından vücuduma hakim olamadan kalkmıştım oturduğum yerden.
Neden oradan hızla ayrılmak istediğime anlam veremesem de, bu oldukça iyi hissettirmişti.Rossalie etrafımdayken kısıtlanıyor gibi hissediyordum, ruhumu sıktığı bir gerçekti.
İyi bir arkadaş olabilirdi ve bir arkadaşa ihtiyacım olmadığı da, kesindi.Tüm bunları düşünürken bulunduğumuz katın koridorunda hızla adımlıyordum. Tek istediğim bir tuvalet bulup nedensiz sinirden veya bilinmezliğin yarattığı sıcaklıktan, soğuk suyla yüzümü arındımaktı.
Sonunda tanıdık bir kapının önüne geldiğimde duraksadım. Yanılmıyorsam...
"Hmm."
Kapı koluna uzanırken çıkardığım minik mırıldanma sesinin ardından, daha fazla tereddüt etmeden avcumun içine aldığım topuzu çevirdim ve içeri girdim.
Acelem varmış gibi hızlı adımlarla yanına ilerlediğim aynaya baktığımda ise, boynumdaki minik çiziğe bir saniyeliğine gözüm takılmıştı.
Sonunda gözlerimi aynadan ayırdığımda, yine hızla açtığım musluktan avcuma su doldurdum ve, suyu hızla yüzüme çarptım. Ardından tekrar, tekrar, ve tekrar...
Ruhumu parmaklarının arasına alan her an, vücudumun kaçmak istediği her temas, hislerinin kurtulmak istediği her savaş için tekrarladım defalarca.
Sanki, temizlemek istediğim bir şey vardı, ancak tenime o kadar kazınmıştı ki, derinliğine ulaşmak imkansızdı.
Tüm bu pisliği temizleyemediğimin farkına vardığımda, kapattığım gözlerimi bir saniyeliğine dahi olsa açmadan duraksadım.
Bu duraksamanın sebebi, iç sesimi dinlemek veya biraz daha düşünmek için değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
como te quiero [jenlisa]
Fanfiction"beni bırakıp gittiğin gece, öyle paramparça uyandım ki." ♤