2.3: Toprak Yağmura Ben Sana
İşe Kyungsoo'nun verdiği kurabiyelerle ve yüzümde açan güllerle dönüyorum. Son iki haftaki ruh halimden dolayı adımı Yeni Gelin taktılar. Reddetmeye bile çalışmadım. Çünkü gayet haklılar. Gelince ders programımı kontrol ediyor ve başlayacak sınav haftası hakkında bizimkilerle konuşuyorum. Çalıştığım akademi hem öğrenmek isteyenlere hem de üniversiteye hazırlık öğrencilerine yabancı dil eğitimi veriyor. Ben anadilim olduğu için Japonca ve lisans eğitimim bunun üzerine olduğu için İngilizce öğretiyorum. Hem mesai saatleriyle hem de özel derslerle yoğun olan çalışma programımı bu aydan itibaren normale çektim çünkü başka önceliklerim var, bunu bizim ekibe de aynen böyle söylediğimde evlenip evlenmediğimi sordular. Ev arkadaşım geldi dedim, yine de bana inanmadılar. Herkes istediğini düşünmekte özgür olduğundan onlara bir şey demedim. Hem onların düşündüğü ihtimalden de nefret etmedim. Eve dönüş saati bir an önce gelsin diye dualar edişimin mantıklı bir açıklaması zaten yok.
Kyungsoo okulundan bir üst sınıfının da Kore'ye döndüğünü öğrendiği için onun sahibi olduğu iş yerine ziyarete gitti. Aklımda birkaç soru dönüp dolaşıyor, Kyungsoo iş çıkışımda eve gelebilir mi ve eve geldiğinde benimle yemek yemek isteyecek kadar aç olur mu?
Kendi kendime göz deviriyorum restoran sahibi olan arkadaşının yanına gittiğinde aç dönme ihtimali olabilir mi diye düşündüğüm için. Aynen Jongin, keriz yavrum benim, böyle devam et. Kyungsoo deli olduğumu anlamasın diye ona bir şey yazmıyorum bu konu hakkında. Sanki deli olduğumu zaten bilmiyormuş gibi yapıyorum. Ama her fırsatta mesajlaşmaya devam ediyoruz. Artık birbirimizle mesajlaşmak aşılamayacak bir kural ve esneme şansı bile yok.
Ne zaman döneceğini sormadan işten çıkma vaktim geliyor. Konuşmaktan ağrıyan boğazıma sıcak bir çorbanın ne kadar iyi geleceğini düşünüyorum. Kyungsoo'nun tarifi zencefilli ballı bitki çayından da içmek istiyor canım. Daha sonra koltuğa yığılıp battaniyenin altında kıvrılıp Kyungsoo ile film izlemek ve yarın sabaha kadar bir daha dışarı çıkmamak istiyorum. Çakallıktan mıdır bilinmez Kyungsoo'ya bir mesaj atıveriyorum aceleyle, birden durup yazdığım için arkamdan gelen kalabalığın yolunu kısmen de olsa kapatıyorum ve söyleniyorlar ama dokunmuyor bile bana bu sözler.
"Evde bir eksik var mı, gelirken alayım?" yazıyorum. Bu cevaptan evde olup olmayacağını anlamış olacağım. Mesajıma cevap gelene kadar yolun ortasında öylece dikiliyorum, sağ olsun Kyungsoo mesajlarına her zaman hızlı cevap verdiğinden hemen dönüyor bana da.
"Ben aldım eksikleri, işten çıktın mı?"
Yüzümde korkunç derecede garip bir sırıtma beliriyor çünkü eksikleri almış olduğuna göre eve dönmüş demektir diye dülünüyorum. Canım Kyungsoo'm. Boğazımdaki sızı geçiyor o an ya da ben unutuveriyorum bilmiyorum. Koşar adımlarla eve gidiyorum. Asansörde dinlenmeye fırsat bulmama rağmen hala nefes nefeseyim. Acayip keyifliyim.
Kapıyı açıp yine koşar adımlarla eve giriyorum. Onu salonda yerde oturmuş manga okurken buluyorum.
"Ah, geldin mi?" diye soruyor. "Cidden mangalar gibisi yok ya kaçıncıyı okuyorum bilmiyorum."
"Geldim hayatım." diyorum montumu bile çıkarmadan ona doğru adımlarken. Telaşımı görüp o da telaşlanıyor.
"Ne oldu yine deli?" diyor kitabını kenara bırakırken. Dudaklarımı büzüp kucağına bırakıyorum başımı. "İşten çıktığını da haber vermedin bana. Ona göre bir şeyler hazırlayacaktım." diye söyleniyor atkımı boynumdan çıkarmaya çalışırken. Bense öylece keyifli keyifli uzanıyorum.
"Aç mısın ki sen?" diye soruyorum çakallığımı korurken.
"Açım tabii ben acıkmıyor muyum?" diye soruyor, ona gülümseyerek bakıyorum çünkü bu adam hayallerimin ötesinde bir şekilde mükemmel.
"Arkadaşınla yemişsindir diye düşündüm." diyorum yalandan dudaklarımı uzatarak. Alnıma vuruyor. Sonra parmaklarını birleştirip yüzümün hizasında tutuyor.
"Üfle."
Üflüyorum. "Senle yemek için yer ayırdım midemde, nasıl şüphe duyarsın?" diyor dramatik bir şekilde.
"Ne zaman döneceğini de söylemedin ki nereden bileyim?" Asla sorgular ya da dert yanar gibi çıkmıyor sesim. Çünkü sadece daha da şımartılmak için konuşuyorum. hepsi bu.
Beni şımartmasına izin verdiğim tek insan o. Beni şımartan tek insan da o.
"Akşam yemeğini birlikte yiyeceğimizi bilmiyor musun ki?" diye soruyor saçlarımı dağıtırken, her seferinde karizması çizmeye kalkma diye ona yakınsa da bu sefer ne isterse yapmasına müsaade ediyorum.
"Biliyor muyum? Belki tok gelirsin yani olamaz mı?"
"Ben senle yemek istiyorum akşam yemeklerimi, tatlı yedik onunla. Hem bana iyisinden biftekler verdi. Onları pişireceğim sana."
"Peki." Kucağına iyice yerleşip elini tutuyorum. "Evde olmazsın diye üzülmüştüm birazcık." diyorum yüzümü onun karnına gömerek. Saçlarımı okşamaya devam ediyor. "Evde olmanı seviyorum."
"Üzülmeye yer aradığının evrensel olarak biliniyor zaten Jonginciğim." diyor. "Eninde sonunda geri geleceğimi bilmiyor musun? Evime geri döneceğim, senden ne kadar uzaklaşabilirim ki zaten."
"Hiç gitmemeni istemem beni deli yapar mı?" diye soruyorum.
"Kesinlikle." diyor ve yerinden kalkıyor. "Üzerini değiştirip elini yüzünü yıka hemen. Ben bize yemek hazırlayacağım."
Onu dinlemeyip yere boylu boyunca uzanıyorum ve kollarımı iki yana açıyorum. Derince iç çekiyorum ve bu anın harika olduğunu düşünüyorum. Belki deliriyorum. Canlanmış bu eve gelmek harika hissettiriyor. Bu günlerin hiç değişmeden böyle sürüp gitmesini istiyorum. Belki de sonsuza kadar bu anın içinde kalmak. Her akşam eve dönmek harika geliyor. Döndüğüm evin karanlık, ruhsuz ve soğuk olmaması harika hissettiriyor. Sısacık, yalnızlık duyulmayan, parlak ve neşe dolu bu dünya harika geliyor. Akşamları yorgun argın döndüğüm işten sonra konuşacak birinin olması harika hissettiriyor, onunla kahkahalarla gülmek, saçma sapan şeylerden bahsetmek ve dünyayı kurtarmak zorunda olmamak harika hissettiriyor. Hayatın stresi, yorgunluğu, üzüntüsü ve belki de hayal kırıklığına rağmen her akşam eve gelmek, Kyungsoo'ya dönmek harika hissettiriyor. Hayatımda ona sahip olmak tüm kelimelerimi tüketiyor ki ben üç dil biliyorum. Her dilde onu çok seviyor ancak hiçbirinde onun için doğru ve yeterli karşılığı bulamıyorum.
Yalnızlığımı onunla paylaşmak, onun tatlı yüzü, tatlı sesi, tatlı omuzları, tatlı varlığı kalbimi sıcacık yapıyor.
Ve buna bayılıyorum.
*Can Ozan, Toprak Yağmura
****
Dün akşam ödevimi yaparken arada unutmuşum ikinciyi atmayı üssskünümmm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beni kendine yakın tut''kaisoo
General Fiction"Kalbin nerede senin?" diyorum kendimi koltuktan yere yuvarlarken. Dramatik bir ikili olduğumuz kesin, bununla ilgili bir problemimiz yok. "Kaybettim," diyor ciddiyetle, "bir sabah kalktım ve olması gerektiği yerde değildi." "Çünkü onu çaldım." di...