3.2: Seninle Kayboldum
Dağa yavaş adımlarla tırmanmak istiyoruz, nasıl olsa daha yolun yarısında tıkanacağız. Kyungsoo benden antrenmanlı olduğundan önden yürüyor. Sabahın erken saatinde kalabalığın gittiği yoldan değil ağaçların içinden gidiyoruz ama kaybolmamak için yolu görüş alanından çıkarmıyoruz. Kyungsoo ağaçların arasından gitmeyi önerdiği ilk andan beri yön duygumun kötü oluşunu bırak hiç olmayışından yakınıp duruyorum ki yoldan gidelim.
"Bana bırak Jonginciğim."diyor her seferinde. "Seninle kaybolmak bile güzel."
Onun tatlı sözlerine kanıp her defasında ne isterse kabul ediyorum. Aklından başkasını dinlemeyen bana ona kapılmak öyle iyi geliyor ki hafifliyorum.
Başına buyruk yol arkadaşım sayesinde yolumuz hem uzadığından hem de ıslanmış yerler yüzünden tırmanmak zorlaştığından zirveye varmak olması gerekenden daha uzun sürüyor. O öyle çok eğleniyor ki bunun farkına bile varmıyor. "Ah, bu ne ağacıymış biliyor muymuşum? Bakacakmışım bu mantar neden kahverengiymiş, şu mantarın yenilebilir olduğundan neredeyse eminmiş ama asla bana yediremezmiş kendi zaten yemezmiş, dağda sincap görmek neden bu kadar zormuş da yılanlar acaba kış uykusuna yatmışlar mıymış yoksa eline sağlam bir dal parçası alması gerekir miymiş? Kore ormanlarında baykuşların popülasyonu neymiş acaba da bu ormanda da var mıymış?" diyerek ağaçların arsında bir oraya bir buraya yürüyor. O kadar sevilesi duruyor ki ona tamamen kapılmış halde ben de aynı şeyleri merak ederken buluyorum kendimi.
Öğlen olmasına rağmen zirveye ulaşamıyoruz ancak bu pek umurumuzda değil, yürüyüş yolunun biraz gerisinde ufak bir düzlük buluyor ve yanımızda getirdiklerimizi kayaların üzerine tüneyerek ve sohbet ederek yiyoruz. Termos sayesinde hala sıcacık olan kahveden içmek keyfimizi zirveye çıkarıyor ve bu sefer zirveye varma amacıyla tekrar yola koyuluyoruz. Uzayan yürüyüş yüzünden zorlandığımı çaktırmamaya çalışarak peşinden gidiyor olsam da sürekli arkada kalışım beni ele veriyor. Kyungsoo arkasını dönüyor, tutmakta zorlandığı kahkahasını bu sefer koy veriyor. "İnat etme, itiraf et Jongin." diyor.
"Yoruldum ben." diyorum. Sıcak gülüşüyle bir süre beni izliyor.
Elini uzatıyor. "Tut elini Peter Pan'ının." diyor bana.
"Bakalım, bu sefer hangi dünyalara gideceğiz?" diyorum ona uyarak.
Elini tutuyorum. Kendimi gerçekten uçuyormuş gibi hissediyorum. Oysa bu Peter Pan büyülü tozlar ya da sihirli sözler bilmiyor.
Onun varlığı bizzat benim dünyadaki en büyük sihir. Çünkü özünü sevgiden alıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beni kendine yakın tut''kaisoo
General Fiction"Kalbin nerede senin?" diyorum kendimi koltuktan yere yuvarlarken. Dramatik bir ikili olduğumuz kesin, bununla ilgili bir problemimiz yok. "Kaybettim," diyor ciddiyetle, "bir sabah kalktım ve olması gerektiği yerde değildi." "Çünkü onu çaldım." di...