The One With The Tower

45 6 3
                                    

Bu hikaye öylesine yazılmıştır. Gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Gerçek mekânlar yoktur. Çünkü yasak. Eğlencesine bakın. Beni tanımayın.

Okul başlamadan önceki gün. Sınıf -aynı zamanda yakın- arkadaşım Maze ile telefonda acaba sınıfa yeni kim gelecek diye teoriler oluşturup, konuşuyorduk. Yakışıklı kötü çocuk gelecek bize aşık olacak da falan filan. Biz Atlanta'nın Woodvale kasabasında "Woodvale Lisesi" adlı bir okula gidiyoruz. Okul ormanın içinde sessiz sakin bir yerde. Kampüs gibi birden fazla bina var ve ortak bahçemiz falan var. Normal okullarda olan alan seçimi bizim okulda da var ve seneye 11 olunca biz de seçeceğiz. Bize aslında "10. sınıf, 11. sınıf" değil de Amerikan tarzı sesleniyorlar. Ayrıca alan seçimi konusunda bizimki daha çok "karakter seçimi" tarzı bir şey. Belirli fiziksel testlerden geçiyoruz ve sonuca göre sınıflara ayrılıyoruz. Medyum, kâhin, banshee, kurt adam, büyücü, cadı, deniz kızı, vampir, elf ve peri. İlk iki yıl fiziksel olarak gözlemleniyor, eğitim derslerimiz var. Son 2 yıl (istenirse +2 yıl) kendi alanımızda eğitim görüyoruz. Bu fiziksel değişimler erken de olabilir geç de olabilir. Her varlığın kendine özel binası var. Büyücü ve cadı öğretmenlerimiz çeşitli büyüler yaparak okulun barış içinde yaşamalarını sağlıyor. Okul güvenliği ile ilgili çok katı kurallarımız var tabii. Ağır bir ders programımız var. Ama biz kaossuz kalmayı sevmediğimiz için bu programımızın altında bile bir olay üretmeyi başarıyoruz. Okulda yakın arkadaşlarım Maze, Helios ve Zayn. Helios ve Zayn bizim dramalarımıza çok fazla katılmıyor. Çok sıkıcılar.

Pazartesi sabahı 06:15: Gece heyecandan hiç uyuyamadım. Online arkadaşlarımla tüm gece heyecanımı unuturum umuduyla konuştum ama unutamadım. Okulu hiç sevmiyorum ama neden her yıl heyecandan uyuyamıyorum asla bir fikrim yok. Yüzümü yıkadım, kıyafetlerimi falan giydim ve dünden hazırladığım çantayı alıp çıktım. Saat 06.55'te okula vardım. Arkadaşlarımla selamlaştım ve sınıfımıza doğru yol aldık. İlk ders rehber öğretmenimizleydi. Öğretmenimiz bir büyücü ve büyücülük bölümünden küçük bir şekilde bahsedip yaz tatilimizin nasıl geçtiğini sordu, sohbet ettik. Sınıfa yeni biri gelmişti, Monica. Zengin bir aileden geldiğini söyledi ve çok fazla bilgi vermemeye çalışıyor gibiydi. Egolu olduğunu düşündüm. Teneffüs zili çalınca bizimkilerle Monica ile tanışmaya karar verdik. Tabii kendileri asosyal piçler oldukları için beni elebaşı olarak gönderdiler. Monica'nın yanına gittim;

"Merhaba ben Phoebe. Phoebe Cyrene Martinez. Evermore Grove'dan geliyorum, sen?" diyerek elimi uzattım. Garipsedi ve

"Merhaba ben Monica Silver." demekle yetindi sadece.

Monica orta boylarda, kırmızı saçlı, zengin olduğu belli olan bir tipti. Favori dudak nemlendiricisini hep yanında taşırdı. Bu kızdan ağır bir açık kırmızımsı aura almaya başladım. Bir süre garip bir şekilde kaldık sonrasında sınıfa gelen birilerinin ardından bu gariplik bozuldu. Bu kendini kraliçe sanan Maya ve minyonlarından başkası değildi. Okulda herkes Maya'ya öyle bir odaklanmıştı ki minyonların adını bilen yoktu. Bu onlar için üzücü olmalı. Maya; 1.60'lı boylarda, normal kiloda, siyah saçlı ve güzellik algısına uyan birisiydi. Onu gören her erkek aşık oluyordu. Şahsen ben abartılacak bir yanının olduğunu düşünmüyorum. Zaten kızlardan da hoşlanmıyorum ama bu kızda beni rahatsız eden bir aura var. Kendisi bir sophomore, yani bizim gibi. O kızla birkaç kez konuşmuştum ve şunu söyleyebilirim ki kesinlikle çekilecek çile değil. Pick me değil ama çok ben merkezci birisi.

Maya sınıfa girer girmez bir çığlık attı ve tam önümde duran Monica'ya doğru koştu. Neler olduğunu anlamadan arkadaşlarıma baktım. Onlar da aynı tepkiyi verince Monica ve Maya'yı şaşkınlıkla izlemeye koyulduk. Monica, Maya'nın aksine hiç heyecanlı görünmüyordu. Maya Monica'ya sıkıca sarıldı.

-"Monicaaaa. Seni çok özlemişim canım arkadaşım. Yaz tatilin nasıl geçti? Beni özledin mi? Çünkü ben seni çoook özledim." diye sımsıkı sarıldı. Monica ise kurtulmak istercesine

-"Evet çok özledim." diyerek sahte bir şekilde gülümsedi. Anlaşılan Monica bu kızı sevmiyor. Ne kadar çok ortak noktamız var.

Monica hakkında egolu diyordum ama o zaman Maya'ya haksızlık olur. Maya bir anda benim olduğum tarafa baktı ve yüzünü ekşiltti sonra Monica'ya tekrar döndü. Umarım ben yanlış görmüşümdür. Anlık olarak bu kezbanın saçından tutup yere vurasım geldi ama yapmadım. Keşke yapsaydım.

Zil çaldı. Ders matematikti. Sen koskoca büyülü varlıkların olduğu okula git hâlâ sikimsonik matematik dersi gör, inanılmaz. Dersi dinlemek yerine deftere karalama yapmak daha cazip geldi, ben de yaptım. Tam dalmışken öğretmenimiz Mr. Shell küçük bir büyüyle önümdeki defteri havaya kaldırdı. Neye uğradığımı şaşırdım bir an. Öğretmenimiz eline aldı defterimi ve incelemeye başladı.

-"Resimleriniz gayet güzel ve anlamlı Miss Martinez ama korkarım burası bir resim sınıfı değil." dedi alaycı bir sesle. Normalde öğretmenimiz çok katıdır ama bu katılığının yanında hafif kalır bir davranıştı.
"Eminim savunmanız 'dersi dinliyordum' olacaktır. Buyurun gelin de bu denklemi siz çözün. Eğer dinlemedim derseniz bu işin sonu disiplinde biter." sesi daha da korkutucu bir hâl alıyordu. Sanki ne boklar yediğimi biliyor da bilerek soruyormuş gibi.

-"Kusura bakmayın Mr. Shell. Tüm gece uyuyamadım ve şimdi de dikkatimi toparlayamadım."

Mr. Shell önce beni bir süzdü sonra "Bugün ilk gün diye affettim. Bir daha olmasın." dedi. Ay çok rahatladım. Dersin geri kalanında yarım yamalak bir şeyler dinledim ama anladım mı diye soracaksanız eğer cevabım hayır. Ben daha çok dil ve coğrafya seviyorum. Geri kalan hiçbir dersi sevmiyorum. Okulun ilk gününe matematik koymak hangi üstün zekânın fikriydi acaba?

Eve gelir gelmez elimi yüzümü yıkayıp üstümü değiştirdim. Sonra da yatağa yatıp arkadaşlarıma bugün neler olduğuyla ilgili mesaj attım. Aşırı sıkıcı geçmişti günüm. Hani nerede o dizilerdeki, filmlerdeki, kitaplardaki ilk görüşte aşk yaşanan yakışıklı beyefendi? Neredesin Tanrı'nın cezası? Nerede o kaos dolu hayat? Akşam yemeğini de yiyip uyuyakaldım.

~
Karanlık bir odadayım. Işık kaynağı olarak sadece küçük bir bulut var. Ona doğru yürüyorum ama sanki benden kaçıyor. Sonunda yanına gidiyorum ve sağ tarafımda bir kapı açılıyor. Kapıya doğru gidiyorum ve bir koridora çıkıyor. Koridorda askılık var ve tüm arkadaşlarımın montu asılı. Koridorda sarımtırak bir ışık var. Garipten sesler duymaya başlıyorum. Montların ceplerinden yüzler çıkmaya başlıyor. Yüzlerin hepsi gülüyor ama onlara doğrudan bakınca kayboluyorlar. Bu garip his beni kötü hissettiriyor. Nefes alamıyorum. Yerde parlayan minik bir kutu var. Açmaya çalışıyorum anahtar gerekiyor. Dolapları karıştırıyorum bulamıyorum. Montların ceplerine bakıyorum ve birinin sağ cebinden anahtar çıkıyor. Cebinden çıkan yüzlerden biri elimi kapıyor ve bir süre bırakmıyor. Elimi çekiyorum, vuruyorum ama koparıcak gibi oluyor. Tam bayılacak gibi olacakken son bir darbeyle vuruyorum ve kurtuluyorum. Yüzler bana lanet okuyor. Kutuyu açıyorum ve büyük bir ışık yüzüme vuruyor. İçinde 2 adet kart var. Işıktan dolayı pek belli olmuyorlar. Boş gibi duruyorlar. Kartların bir tanesinin üzerindeki resim ortaya çıkıyor ve bu kartın tarot kartı olduğunu görüyorum.
Kule kartı...

Diğer karta da hemen dönüyorum ama birden...

Uyanıyorum.

WoodvaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin