Bu sefer su ateşi değil ateş suyu söndürdü...
Anın şokunu atlatabildiğim sırada elimin hemen yanına duran çatalı aldım ve koluna sapladim o geri çekilirken çatalın uç kısmı yanarkan o siritiyordu. "Onu yaktım. Tıpkı seni de yakacağım gibi Deniz Kızı." Deniz kızı mı? "Deniz kızı ne alaka?" Dedim tek buna takılmış gibi. "Bir rivayete göre Deniz kızları her daim imkansızı severmiş ve o imkansiz için ellerinden ne geliyorsa onu yaparlarmış," devamını oldukça merak etmeye başlamıştım derin bir nefes alıp tekrar konuşmaya başladı. "Sana tanıdığım bir deniz kızının hikayesini anlatayım mı?" Diye sorduğunda kafamı onaylarcasina salladım. Hâlâ ben tezgahta oturuyordum o ise iki bacağımın arasında duruyordu. "Bir gun sana göre farklı bir diyarda bana göre ise kendi diyarımda güzeller güzeli bir kiz doğmuş. Kız o kadar güzelmiş ki tüm deniz halkı ve cadılar onun peşine düşmüş.
Ve bir tane de prens varmış. Dört elementin krallığının prensi. Bu prens küçük kızı bulduğu gibi koruma altına almış. Ama cadılar ona çoktan lanetlerini salmış. O öyle büyük bir lanetmiş ki prens ne yapacağını şaşırıp onu dünyaya göndermiş.
Onu göndermeden önce de, 'Bir gün tekrar görüşeceğiz Deniz kızı, beni çağıracaksın. Biliyorum.' demiş.
Cadıların saldığı lanet ise kızin deniz kızına dönüşerek erken ölüme kavuşması ve güzelliğinin cadılara bulaşmasıymış. Kız insan ülkesine gelmiş, ve güzeller güzeli bir genç kız olmuş.Prens ise her geçen gün çağırılmayı beklemiş," durup soluklandı. "Prens, deniz kızını her gün beklerken aşkı içinde daha da büyümüş..." Dedi, ardından gözlerimin içine baktı. "Ve sonunda Deniz kızı onu çağırmış..."
Dediğinde ateş gibi kırmızı gözlerinde kayboldum. O sırada gürültülü bir şekilde şimşek çaktı ve ben yerimde hafifçe zıplayıp irkildim. Normalde şimşeklerden korkmazdım ama tam da ateş gibi yanan gözlere dalmışken soğuk havanın kendini hatırlatması hiç hoş değildi.
"Anladım..." Diye mırıldandım ve o biraz geri çekildi. "Yani Deniz kızı... Sen benimsin." Dedi, ardından göz kırptı. "Bana şimdi kendi hayatını anlat lütfen." Dedim ellerimi göğsümün altında birleştirerek. "Tamam tamam anlatıyorum," dedi nefes vererek gülerken. "Ben sana göre farklı bir diyardan geliyorum, ve o diyarda dört elementin krallığı var. Bu krallıkların arasında geçmişe dair bir savaş vardı ki hala ateş krallığı ve su krallığı arasında gerginlik var.
Ama asıl savaşımız cadılarla. Aslında sana az önce nasıl ve neden buraya geldiğimi deniz kızı hikayesinde anlattım.
Seni dünyaya yollamak zorunda kaldık. İstanbul'da bir aile seni evlat edindi. Aslında daha önceden beni çağırmış olaman gerekiyordu.Ama İstanbul seni aldı benden.
Sen kendi hayatına odaklanmıştın aslında önünde sonunda bana gelmek zorundaydın. Seni ben bulmuştum deniz kızı... Sen beni çağırdığın da ise başta inanamadım. Hiç inanamadım hem de.
Aslında beni çağırdığını sen de bilmiyordun, sen arkadaşının dedesinin ruhunu çağırdığını düşünüyordun," biraz soluklandı ve son dediği şeye kıkırdadım. O da hafic tebessüm ederek konuşmaya devam etti. "Sonra da geldim buraya işte.
Kendi dünyamda Ateş krallığının Lorduyum. Babam tahttan ayrılınca ben geçtim tahtta. Seni başlarda kendi diyarıma götürmeyi çok isterdim fakat sonra aklıma lanetin geldi." Dediğinde tek kasımı kaldırdım ve ona daha dikkatli bakmaya başladım. "Benim dünyama gelirsen, ölme ihtimalin çok yüksek deniz kızım..." Dedi.
Deniz kızı..."Mahperi gibisin..." Dedi yüzüme daha dikkatli bakarken. "Mahperi?" Diye sordum ne anlama geldiğini bilmediğim için. "Ay gibi, peri kadar güzel. Sana mahperi'm diyebilir miyim?" Dedi ve eli yüzüme düşmüş bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı ürkekçe. "Deniz kızıydım hani?" Dedim dalga geçer bir tonlamayla.
"Sen herkesin deniz kızı olabilirsin, ben bana özel olduğunu bilmeni, hissetmeni ve bilmelerini istiyorum." Dedi kararlılıkla.
"Peki siz bilirsiniz ateş lordum..." Dedim önünde sahte bir eğilme göstererek o da kıkırdadı ve elimi avcuna koyup, "Mahperi'm..." Dedi ve elimin tersini öptü.
Dayanamayıp kafamı geriye atarak kocaman bir kahkaha attım. Bunlar gerçek olamazdı hayir!
Aferim her anın içine sıç.
"Susar mısın?"
"Anlamadım?" Diye sordu, "pardon iç sesime cevap veriyordum." Dediğimde bu sefer o güldü. "Anladım..." Dedi 'Çattık' der gibi.
"Benim şimdi kendi dünyama dönmem gerekiyor, tekrar geleceğim Mahperi!" Dediğinde gülümsedim ve tam cevap verecekken o çoktan arkasında hafif kırmızımsı bir loş ışık bırakarak gitmişti bile. Beni duyup duymayacağını bilemeyecek, "Hoşçakal ateş Lordumuz Adrian..." Dedim.Mahperi'ymişim...
Eveeettt selamlaaarrr yeni bir bölümün daha sonuna geldik, bu bölümde daha çok Adrian'ın ve Asel'in hikâyesine göz atmış oldukk bir sonra ki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın Mahperileriiiimmmm💓
Instagram: ecrnnazzpl
Tiktok: s4ynrm
#sanrınınizi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRININ İZİ
FantasíaBazı yaralar iz bırakır. Bazense hayal gibi görünen gerçeklikler. Peki ya gerçek sandıklarımız sanrıysa? Belki de o yağmurlu gece de Asel arkadaşının evinde o oyunu oynamasaydı hiç biri yaşanmayacaktı. "Küçük bir ruh çağırma oyunu Asel bu kadar kor...