Bölüm 4: Sınamalar

17 3 1
                                    

Yeşim İmparatorluğu'nun uçsuz bucaksız topraklarının her köşesi bereketlidir, toprakları ormanlara ve denizlere kucak açar. On binlerce yıllık tarihi boyunca sayısız savaşın ardından şu anki büyüklüğüne kavuşmuş bu imparatorluğun yüzölçümü o kadar büyüktür ki, kıtanın en büyük topraklarına sahip iki oluşumdan biri olagelmiştir. 

İmparatorluk mahkemelerinin kenarlarında büyümüş ve gümüş kaşıklarla doğmuş çocukların aksine, sokakların yosunlu taşlarında koşuşturarak büyümüşlerin de bu ülkede kendi değerini kanıtlamak için sayısız şansı bulunur. Yeşim İmparatorluğu'nun başkentinde birçok heykel ve mabet vardır, her biri imparatorluğa sayısız katkıları bulunmuş kahramanlara aittir. 

Kanların nehirler gibi aktığı savaş alanlarında ölümün soğuk kollarından yüz binlerce insanı kurtarmış Xihua Azizesi, dağları ve denizleri bölüp geçebilecek kılıç darbeleriyle ordulara diz çöktürmüş olan Murong Hai, kıtalar boyunca gezip öğrendikleriyle insanlara ömürlük öğretilerini yayan Kutsal Öğretmen Tumi ve daha niceleri. 

İmparatorluk tarihi boyunca sayısız şanlı isim gelip geçmiştir.

Her birinin unvanları ve mirasları bu imparatorluğun bir köşesinde devam etmektedir. Göklerin oğlu, İmparator Yuan; her yıl bu uçsuz bucaksız topraklarda insanların toplandığı ne kadar şehir ve köy varsa fermanını yayar ve halkına seslenirdi.

Kahramanlar, ışığı getirenler, generaller, büyük dahiler ve savaşçılar. 

Her yıl karlar eridiğinde yeni adaylarına açılır, İmparatorluk Akademisi'nin kapıları.



Weizhu Liman Şehri, İmparatorluk Akademisi.

Akademinin kapıları bugün açılıyordu, şehrin ve civardaki köylerin her birinden binbir çeşit insanın toplandığı muazzam bir kalabalık vardı. Gürültülü kalabalık ne kadar sabırsız görünse de, kimse bir olay çıkarmaya cüret edemiyordu. 

İmparatorluk Akademisi'ne girebilmek büyük bir ayrıcalıktı, ki koşullar da hiç düşük değildi. Mezun olmayı başarabilen her kişiyi sınırsız bir gelecek bekliyordu. Ordu, siyaset, zanaat alanlarındaki büyük ustaların her biri mezunlara gözlerini dikerlerdi. Aynı zamanda büyük ve güçlü klanların, tarikatların da gözleri hep bu akademinin üzerindeydi. İmparatorluğun yedi büyük şehri ve başkentinde birer tane açılmıştı sadece.

Elbette sayısız insan girmek istediği için, rekabetin de sınırları öngörülemiyordu. 

Kalabalığın arasında bir yerde; annesi tarafından birkaç kez tembihlendikten sonra iyice daralmış olan Wu Jie, somurtarak bakınıyordu. Etrafındaki kalabalık onu boğuyordu, insanlardan oluşan bir denizin açıklarında kaybolmuş gibi hissediyordu. Boyunun yaşına göre hala biraz kısa olması da cabasıydı. Son derece gergindi.

Ablasına sık sık dönüp bakıyor, ne kadar sakin olduğunu gördükçe kendisi de biraz rahatlıyordu.

"Şu kalabalığa bakın, her biri sınavlardan ve mülakatlardan geçmek zorunda." dedi Wu Xie, sırayla çocuklarına bakarak. "Sizlerin ise sadece birkaç teste girip seviyenizi, potansiyelinizi göstermeniz gerekecek." 

"Kaderin neyi uygun gördüğünü bilemeyiz, ancak anne olarak ikiniz için de en iyisini diliyorum."

Xue ve Jie, annelerine biraz duygulu bir şekilde baktılar. İkisinin de söyleyebilecek bir şeyi yoktu, sadece sıcak hislerle doluydular. 

"Gidin hadi, kimseden geri kalmayın."

Oğlu ve kızını sırtlarından hafifçe iteledi Wu Xie, onlara gülümseyip ayrılmalarını bekledi.

henüz isim bulamadım.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin