-12-

402 49 22
                                    

"Hyung, bu nasıl?"

Kendisine doğru uzatılan sweatshirte hızlıca bakıp kafa salladı.

"Güzel."

Jeongin oflayarak sweati reyonuna geri bıraktı.

"Hyung, dünyanın en iğrenç rengi falandı ve sen öncekilere dediğin gibi yine 'güzel' diyorsun. Neyin var?"

Hyunjin duyduğu şeyle kardeşinin bıraktığı kıyafeti eline aldı. Cırtlak bir pembeydi, gerçekten iğrençti.

"Kusura bakma bebeğim. Bu aralar kafam çok dolu."

"Anlat bana hyung."

"Felix, sana üniversitesiyle ilgili bir şey söyledi mi?"

Jeongin birkaç saniye ne alaka olduğunu anlamasa da hafifçe kafasını yukarı aşağı salladı.

"Sidney'e gidecekmiş."

"İşte ben de onu düşünüyorum. Kardeşimi düşünüyorum. Bir başına, orada."

"Hyung daha önce görmediğimiz yer mi? Ayrıca halamların orada yaşadığını biliyorsun. Onlar sahip çıkar."

"Benim halam değil."

"Ya hyung! Bizim halamız senin de halan. Bizim babamız senin de baban."

Hyunjin kardeşini kırmak istemediği için sağ elini omzuna koyup yavaşça sıktı.

"Haklısın. Sadece uzun süre sonra onunla ayrı yaşamak kulağa tuhaf geliyor."

"Ben de çok üzülüyorum. Felix hyung her ne kadar evde az dursa da ailemizin bir parçası ve onu uzun süre hiç görememek, korkunç."

"Arada yanına gidersin, üzülme bi' tanem."

"Orası öyle ama," omuzlarını silkti ve devam etti, "Yine de üzülüyorum işte.".

"Ben de."

Jeongin burukça gülümsedi ve eline birkaç kıyafet aldı.

"Kabine gidiyorum."

Hyunjin onu kafasıyla onaylayıp etrafa bakındı. Felix'i düşünmeyi bırakmalıydı. Sonuçta o Seul'de de olsa, Sidney'de de olsa kendisine faydadan çok zararı dokunuyordu. En azından uzak kalırlarsa onu rahatsız edemezdi. Ayrıca işin diğer tarafından bakarsa gitmesine aylar vardı. Sonra her gün onu görmek zorunda kalmayacaktı. Bu iyi bir haberdi değil mi?

Elindeki telefonun titremeye başlamasıyla dikkatini toplayarak aramayı yanıtladı. Bu aralar dalgındı.

"Efendim?"

"Hyunjin, akşam Chan'da toplanıyoruz. Gel, tamam mı?"

"Tamam, gelirim."

"Sesin bir garip, ne oldu?"

"Bir şey yok. Başka bir şey yoksa,"

"Dur. Minholar da geliyor."

"Onlar ne alaka ya?" diyerek çatılmış kaşlarıyla kabine ilerledi çünkü Jeongin kendisine seslenmişti.

"Geçende iyi anlaştık falan diye tekrar bir araya gelelim diye beni aradı."

"Minho mu?"

"Hm hm. Neyse, gidiyoruz çünkü beleş yemek var?"

"Felix de geliyor mu?"

"Ne bileyim? Senin kardeşin, ara sor. Ama akşam gel tamam mı? 8 gibi orada ol."

"Tamam."

"Sen de bir şey var ama yakında çıkar kokusu."

"Bir şey yok, dedim ya Hanji. Şimdi kapatıyorum."

brothers | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin