4.0

30 7 2
                                    

Rauf Faik - я люблю тебя

"Yeter artık, Afra!" Bay Daniels annemin arkasında bana alaycı bir şekilde baktığında kendimi daha fazla tutamadım.

"Keşke babam yerine sen ölseydin anne."

Annemin kırgın bakışları eşliğinde evden çıktım ve kapıyı arkamdan sertçe kapattım. Yer dahil altımda titrerken çoktan gözlerim dolmuş, ellerimin hakimiyetini kaybetmiştim. Aptal kadın, nasıl onun etkisi altına giriyordu anlamıyordum. Adam şeytanın tekiydi.

Sigara paketinden bir dal çıkarıp titreyen parmaklarımla yakmaya çalıştım. Çakmağı ne kadar yakmaya çalışsam da görüşüm bulanık olduğu için yakamıyordum. Bu daha fazla ağlamama sebep olurken sinirle yerimde tepindim ve sakinleşmek için derin bir nefes almaya çalıştım.

Yürüdüğüm kaldırımın ortasına kendimi bırakıp sırtımı arkamdaki duvara yasladığımda daha sakin gibiydim. Dudaklarımın arasında ıslanmış süngeri daha da ezerek sigarayı yaktığımda derin bir nefes aldım.

Kulaklarımda çalan müziğin sesini sona getirdiğimde daha yeni yeni anneme dediğim cümlenin ağırlığını hissetmeye başlamıştım. Ne olursa olsun, o benim annemdi. Ona böyle bir cümleyi söylememeliydim.

Oysa ki bir suçu yoktu, kanserden kaybettiği kocasının ikizi gibi sürekli gözünün önünde olmam onu yoruyordu, bunu biliyordum. Fakat Daniels! Piç kurusu resmen bana hayatı zehir etmek için yaşıyordu.

O yetmezmiş gibi bir de Hades diye bildiğim, yatağıma kadar aldığım çocuğun eski sevgilimin üvey erkek kardeşi olma şokunu atlatmaya çalışıyordum.

Kendi halime gülerek sigaramdan bir duman daha aldım ciğerlerime fakat dumanı vermeden kafamı eğdim ve kendime çektiğim dizlerime yasladım. Titreyen bedenim yaşadığım fiziksel ve ruhsal baskıyı bana hatırlatmak istiyordu adeta.

Dışarıda bırakılmaya o kadar alışmıştım ki artık soğuğu hissedemiyordu bedenim. Bu kapalı gözlerimden bir yaşın firar etmesine sebep oldu.

Acı acı gülümsedim.

Eski sevgilim, Ares beni eski en yakın arkadaşım Lina ile aldatmıştı. Üstelik Lina benim kız kardeşim yerine koyduğum, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen bir arkadaşımdı. Ares'le olan ilişkimi en ince detayına kadar biliyordu, babamın cenazesinde bile benimle en ön safta ağlamış, aylarca yas tutmuştu.

Fakat Ares'le yattığını öğrendiğim gün, hayatımın en kötü ikinci günü olmuştu. Onu bütün okula rezil etme isteğimle yanlış bir karar almıştım ve benim başıma patlamıştı olay.

Ares, gittiğimiz Kolej'in sahibinin oğluydu ve bir çok kız onunla olmak için an kollardı fakat okulun ilk yılından, son yılına kadar benimle beraber olmuştu. Lina, Ares ve ben ayrılmaz bir üçlü olarak bir kaç ay öncesine kadar mükemmeldik.

Ta ki, Lina, ben onları okula ifşa ettim diye üvey babamla gizli bir ilişkim olduğu yalanını ortaya atana kadar.

Babamı kaybettiğim için herkes bir baba sorunum olduğunu biliyordu ve bu baba sorununu üvey babayla çözdüğümü zannediyorlardı. İğrenç pislik olan Ares bile her seviştiğimizde ona babacım diye hitap ettiğimi de bütün okula yaymıştı.

Aylarca alay konusu olduğum yetmezmiş gibi bir de sürekli benimle uğraşıp bir açık vermem için an kollamışlardı, sonunda Hades'le amaçlarına ulaşmış olmalıydılar ama onu da çözmüştüm.

Artık kimsenin oyuncağı olmayacaktım.

Üzerime düşen gölgeyle yaşlarla dolu gözlerimi kırpıştırarak açtım. Gri gözleri görmem içimde sönmeye yüz tutmuş ateşi harladı ve kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.

"Ne var?"

Bakışları şaşkınlıkla açılsa da önümde dizlerini kırarak aynı hizaya gelmeye çalıştı. Tabii o boyla biraz zordu. Hala yüzündeki kumaşı çıkarmayışı sinirlerimi bozarken alayla güldüm.

"Yanlış bir şey mi yaptım, Miyu?"

Naif sesi yaşların gözlerime doluşmasını sağlarken sinirden gülmeye başladım. Nasıl hala beni salak yerine koymaya çalışabilirdi? O kadar da saf değildim üstelik.

"Zeus'un oğullarından farkın yok." Tek cümlemin onu yerle bir edişini izledim ama hızımı alamadım. "Ne zannediyordun? Hiç öğrenemeyeceğimi mi? Salak gibi sana kanacağımı mı?" Sıkıntıyla ayağa kalktığında bende ayağa kalktım.

O ise ne yapacağını bilmez şekilde ellerini saçlarının arasından geçirdi ve sonunda saçlarını açığa çıkardı. Bana doğru adım attığında istemsizce geriye gittim.

"Ben ne yaptım bilmiyorum. Lütfen bana böyle davranma, minik." Neredeyse ağlarcasına çıkan sesi kalbimi parçalasa da geri adım atmadım. "Sana ulaşmaya çalışıyorum saatlerdir. Ne haldesin, ne yapıyorsun bilmediğim için delirdim. Bir şey yaptıysam söyle lütfen."

Yalvarırcasına bana bakan gri gözlerine karşı bir kahkaha attım. "Cidden iflah olmazsınız siz!" Üzerine doğru yürüyüp göğsüne parmaklarımı bastırarak konuştum. "O çok sevdiğin kardeşine söyle, Afra planı çözdü ve bana artık inanmıyor. Oyunu yemedi."

"Ne planı, Miyu? Ne oyunu?" Ellerini iki yana açıp üzerime geldiğinde korkuyla geriye kaçtım.

"Bana öyle seslenme! Bana bir tek babam öyle seslenebilir. Ve bana artık oyun oynamayın. Bıktım artık sizden!"

Kafamı kaldırıp yaşlar süzülen gözlerimle ona baktım. "Bugün sizi gördüm, Ares'le. Böyle mi intikamı mı alıyorsun? Ona sarılarak mı?"

"Ben..."

"Sus artık! Sus! Daha fazla yalanlarını dinlemek istemiyorum. Seni gölgede bırakmak da haklılarmış!"

Dediklerimin ağırlığından mıdır nedir bir kaç adım geriye gitti. Şaşkınlıkla bana bakarken kendimden emin bakışlarımı sürdürdüm ve kollarımı önümde birleştirdim.

Kafasını kaldırıp gözlerini yumduğunda, bir kaç damlanın aktığını görmüştüm ama umursamamaya çalıştım. Gözlerini geri açtığında yere bakıyordu ama o sürekli gördüğüm sıcak ifade yerine soğukluk vardı.

"Hera kadar körsün."

i need u | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin