Hades'in asılda Ares'in en yakın arkadaşı Sevastian olduğunu öğrenmemin üzerinden tam bir hafta geçmişti. En yakın arkadaşı, dostu, üvey kardeşi...
O bir hafta da, suratında ki kumaş parçasını çıkardığı için yüzünü görmüş ve onu tam anlamıyla hatırlamama da sebep olmuştu.
O yıllardır gerçekten Ares'in gölgesinde yaşayan bir çocuktu ve yıllardır iki üç kısa sohbet haricinde hiç konuşmamıştık. Onu hatırlayamıyordum çünkü Ares'ten başka kimseyi gözüm görmüyordu ama... O beni gömüştü.
Hatta yardım etmeye çalışmıştı, defalarca. Güldürmüştü. Her Ares üzdüğünde yakınlarımdaydı ama hiç düşünememiştim. Ondan bahsettiğini hatırlıyordum Ares'in.
Çocukluk arkadaşım demişti Sevastian için. Ne kadar kavga etsek de, ne kadar birbirimizi kırsak da ayrılamıyoruz birbirimizin her şeyini biliyoruz demişti. Ona bir şey olursa, bana da olur demişti.
Ama hiç dikkat etmemiştim. Oysa ki bana her Ares'le kavga ettiğimde yardım etmişti. Benimle konuşmuş ve... Ares'in kötü biri olmadığına inandırmaya çalışmıştı.
Ona biraz kızsam da anlamaya çalışıyordum. En yakın arkadaşının, üvey kardeşinin sevgilisinden hoşlandığı için kendine öfkeliydi ve bu yüzden onu sürekli bana iyi göstermeye çalışıyordu... sırf ihanet etmek istemediği için.
Kafeteryada boş bir masaya oturup müziğin sesini yükselttim. Bir yandan yemeğimi yiyip bir yandan da aylar sonra ilk defa gözlerimi kafeteryanın içinde gezdiriyordum. Aylardır sadece boş bir masa bulup, oturup, yemeğimi yiyip kalkıp dersime girmekten başka bir şey yapmıyordum. Ama bu sefer görmek istediğim biri vardı ve bu da bana cesaret veriyordu.
Sonunda onu gördüğümde kalp atışlarım hızlanmıştı. Kıskançlık bütün hücrelerimi sararken kaşlarımı çatmamak için büyük bir çaba gösterdim.
Yanına oturan kız topluluğu içine düşecekmiş gibi onunla konuşurken o, kaşlarını çatmış, masanın üzerinde ki yemeğiyle oynuyordu. Derin bir iç çekip gözlerini kapadı, açıp kaşları çatık bir şekilde grilerini etrafta gezdirdiğinde gözlerimiz buluştu.
Kaşları anında düzelip bakışlarına hüzün ve özlem eklendiğinde ikimizde yutkunmuştuk fakat utancımdan bakışlarımı hemen ondan çektim. Onu tanımamam benim hatamdı ve bir de utanmadan onu izliyordum. Salağın tekiydim. Fevri hareket ederek düşünmeden onu yargılamıştım ve hata olarak gördüğü şeyi yaparken daha da kötü hissetmesini sağlamıştım.
Özlem dolu bakışları gözümün önüne geldiğinde dudaklarımı ısırarak gözlerimi sımsıkı kapattım. Ona çok büyük bir yanlış yapmıştım ve pişmandım. Hem hatırlayamamıştım, hem çok kötü sözler sarf etmiştim, hem de onu gözlerim hiç görmemişti.
Tanrı Zeus'un karısı, Tanrıça Hera her zaman Zeus'un tecavüz ettiği yarı fani veya tanrıça kadınları lanetleyip onlara karşı kötülük yapmıştı. Ama gözü asla Zeus'tan başkasını görmemişti. Okulda Aras'ın beni en yakın arkadaşımla aldattığını görenler direkt bu hikayeyi bize yapıştırmıştı.
Ben Medusa'ydım.
Zeus bakireliğime göz koymuş, onu aldıktan sonra ise diğer avlarına gitmişti. Ama onun karısı Hera'ydı. Bu yüzden beni lanetlemiş, güzelliğimi elimden almış ve beni sürgün etmişti. Burada Zeus Ares'ti. Hera ise en yakın arkadaşım olarak bildiğim biriydi.
Bütün okula rezil olduğumda direkt sınıfımı değiştirmiş ve herkesle iletişimimi kesmiştim. Bana edilen hakaretler, tacizler... Hepsinin sorumlusu o ikisiyken onlardan değil de, bana hep yardımcı olan bu çocuktan intikam almaya çalışmıştım.
Kaşlarım pişmanlıkla burkuldu.
Çok büyük bir hata yapmıştım ve onu geri nasıl kazanabilirdim bilmiyordum.
Oynamaktan sıkıldığım yemek tepsimle ayağa kalkmaya çalıştığımda bir el beni geri sandalyeme oturttu. Kulaklığım kulağımdan çekilirken onun kim olduğunu anlamıştım.
Bir zamanlar aşkıyla kör olduğum Zeus..
"Nasılsın küçük kız?"
Yanında sevgilisi olmaması beni şaşırtırken kaşlarım çatık bir şekilde karşıma bakmaya devam ettim. Sinirden yemek tepsisinin kenarlarını sıkmaya başlamıştım ve parmak eklemlerim çoktan bembeyaz olmuştu.
"Küçük kızım hırçınlaşmış mı yoksa?" Bana öyle seslenmesinden iğrendiğimi fark ettiğimde tepsiyi sertçe masaya çarpıp karşısına dikildim.
"Benden uzak dur, Ares."
Çoktan bir çok kişi yaptığı işi bırakıp buraya bakmaya başlamıştı. Bu olay önemliydi çünkü ilk defa kalkıp gitmemiş karşısına dikilmiş ve ona meydan okumuştum. Aylar sonra ona karşı gelmem önemliydi fakat yanında sevgilisi olmaması ise daha da önemliydi.
"Ares mi? Alınıyorum ama, babacığıma noldu?" Alayla konuşması üzerine bir kaç kişiden gülme sesleri duydum ama bende alaycılığımı takınmıştım.
"Babanı mı kaybettin yoksa?" Yapmacık bir üzüntü takınıp ellerimden birini omzuna koymuştum. "Çok üzüldüm, Arescim. Yardımcı olabilebileceğim bir şey var mı? İstersen yakın arkadaşınla seni aldatabilirim çok yararı dokunuyor emin olabilirsin."
Bütün yemekhaneden kahkaha sesleri yükselirken onun karşımda sinirden kasılan bedeni yüzümde ki gülümsemeyi genişletmeme sebep oldu. Gülümsemem onu daha da öfkelendirirken elini kaldırdığı sırada kendime bariyer öremeden bir başkası kalkan elini tuttu.
Büyük bir gölge beni etkisi altına alırken iki kardeşin arasında ki çatışmaya bizzat şahit olmuştum. Sevastian Ares'in havadaki elini sıkıp geri adım atmasına sebep oldu.
"Her şeyini görmezden gelebilirim ama el kaldırmak mı? Sana yakışır bir hareket değil, kardeşim." Günler sonra duyduğum sert ses beni şaşırtırken aynı zamanda korkutmuştu da. Benimle konuşurken küçük bir çocukla konuşurmuş gibi sakin ve naif sesini kullanıyordu fakat kardeşine karşı bu kadar sert ve korkutucu olması ondan biraz da olsa ürkmeme sebep oldu. Kasılan kolundan ise ne kadar sinirlendiğini görebiliyordum ama kafamı daha fazla kaldırmaya çekinmiştim.
"Çukurunda kal, Hades." Ares sinirle ona doğru bakarken anlamaz bakışları bana değindi.
"Artık değil."
"Bu bölüm yarım kalan bütün her şeye."