Güneş her zamankinden daha parlaktı bugün. Ortalığı kasıp kavuruyordu resmen. Pencereden içeri süzülen güneş ışıkları yüzüme vuruyordu ve beni uyanmaya çağırıyordu. Gözlerimi açtığımda birden geri kapamak zorunda kaldım. Güneş beni kör ediyordu. Homurdanarak doğrulduğumda gözüm telefonuma kaydı. Elime alıp bildirimlere baktığımda on iki cevapsız arama vardı. Hepsi de Kerem tarafındandı. Saate baktığımda ise çoktan on bir olduğunu gördüm. Hızlıca yataktan çıkarak mutfağa, Hale'nin yanına gittim. Hale mutfakta öylece dikiliyordu. Yanına gittim ve beni fark etti. Yaptığı mükemmel omleti tabaklara yerleştirirken gayet mutluydu. Birlikte hepsini yedik. Sonra tabakları toplamasına yardım ettim ve odama geçtim. Sanırım artık Kerem'i arayabilirdim. Ama daha ablama bile söyleyemezken ona nasıl söyleyecektim? Onu aradım...
-Aloo?
-Aloo nasılsın?
-İyi bende sana bir şey soracaktım.
-Buyur sor.
-Dünkü morluklar neydi? Aslında okulda fazlasıyla düşündüm ama sen bana açıklarsın diye düşünmüştüm. Sen aramayınca da ben aradım.
-Ben de sana açıklayacaktım. Geçen gün banyoda kayıp düştüm ve bunlar onun morlukları. Ben de çok fark etmemiştim de ondan şaşırdım, yoksa şaşırmazdım.
-A...tamam o zaman, görüşürüz!
-Bay bay!
Telefonu kapadığımda soğuk terler döküyordum. Acaba bana inanmış mıydı? "Her neyse biraz dışarı çıkayım" dedim içimden. Altıma siyah bir eşofman, üstüme de mavi bir tişört geçirdikten sonra kapıya doğru yürüdüm. Tam kapıdan çıkacakken koşa koşa gelen Haleyi gördüm. "İki dakika bekle, ben de geliyorum!" diye seslendi. Biraz bekledim ve sonunda geldi.
-Aaa hiç gelmeseydin ağaç oldum.
-Hahaha espri anlayışı kıt kardeşim benim hiç de geç kalmadım...
Binadan çıkıp dolaşmaya başladık. En sonunda Hale beni mağazaların bulunduğu bir sokağa getirdi. Ama çok kalabalıktı ve ben kalabalıktan hep korkmuştum ama alışveriş için dayanabilirdim. Sırayla bütün mağazaları gezip kıyafet deniyorduk. Son girdiğimiz mağazada bir kıyafeti çok beğenip denemek için aldım. Kabine girdiğimde tepedeki sarı ışık gözüme çarptı.
Kıyafetimi üzerime geçirdim. Tişörtün üzerinde kahverengi tonları vardı ve bu rengi çok seviyordum. Çünkü gözlerimin rengini ortaya çıkarıyordu. Arkamı dönüp aynaya baktığımda ise kaskatı kesildim. Gözlerim normalde ela renkliydi ama şuan resmen sarıydı! Aynaya yaklaştım ve gözlerimi incelemeye başladım ama bundan nasıl kurtulacaktım? Biraz kabinde kaldıktan sonra ablam gelip kapıya dayandı.
-Hadi be! Yarım saatte bir tişörtü giyemedin mi?
-Ta...tamam geliyorum.
Başka çarem kalmadığından dışarı çıktım. Hale üzerimdekinin çok yakıştığını ve almam gerektiğini söyledi. Bense gözlerimi fark etmemesini umuyordum. Tişörtü alıp mağazadan çıktığımızda hala endişeliydim. Sonra telefonumun kamerasından kendime baktığımda artık gözlerimin eski rengine geri döndüğünü gördüm. İçime su serpilmişti. Ablama yorulduğumu ve eve gitmek istediğimi söylediğimde ablam yanımda yoktu. Arkamı döndüğüm gibi yine şoka girdim. Bir adam ablamı rehin almış ve kafasına silah doğrultmuştu. Bir an için hiçbir şey yapamadım. Bazıları ablamı bırakması için adamla konuşmaya çalışıyordu. Bense hiçbir şey yapamıyorum. Hiçbir şey!..
Sonrasında aklım başıma geldi ve sarı renginin refleks olduğu aklıma geldi. Bakalım doğru muymuş. Gözlerimin renk değiştirdiğini tahmin edebiliyordum. Adama doğru bir hamle yapıp silahını aldım. Şimdi silahı ona doğrultan kişi bendim. Ablamı bırakan adam bana korkuyla bakıyordu. Ablam da... Aklıma gözlerim geldi ve kafamı öne eğdim. Adamı almaları için polis çağırdılar ve adamı götürdüler. Ablamla eve vardık ve beni karşıma oturup sordu;
-Neyin var senin böyle?
-Şey... Nereden başlayayım?
-En başından.
-Tamam, dinle!
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Şey Senin Yüzünden
FantasíaBu fantastik gerilim kitabı sizi bazen mutlu bazen mutsuz hissettirebilir ama karakterimiz Tunç için işler her zaman yolunda gitmez. Karşılaştığı bazı doğa üstü olaylar sayesinde özel güçleri olan Tunç ablası ve arkadaşlarıyla birlikte tüm bunların...