Keşke sarhoş olsam... Seni unutturabilecek bir şeyler olsa da onunla sarhoş olsam ama yok di mi? Senden bana kalan anıları kısa bir süreliğine bile beynimden uzaklaştırabilecek bir sarhoşluk yok di mi?Leyla'dan...
"Yeter bu kadar, içme artık!"
Ortamdaki yüksek sesten dolayı kulağımın dibinde bağıran arkadaşıma dönüp bir yudum daha aldım kaçıncı bardakta olduğumu bilmediğim içkimden. Ağır gelen bir yudumdan sonra barmenden biraz tatlandırmasını ve sert bir kokteyl hazırlamasını rica ederek ayağa kalktım.
"Ee, biraz dans etmiyor muyuz yaa..."
Birbirine dolanan ayaklarım yürümeme bile izin vermezken zor bela dans etmeye çalışıyor ve sürekli tökezliyordum. Bulanıklaşan görüşüm beni oturtturmaya çalışan arkadaşımdan 2 tane oluşturmuştu.
"Bırak beni, Esma! Dans edicem ben!"
Israrla oturtturmaya çalışan arkadaşıma sonunda yenik düşerek az önce kalktığım yere geri oturdum. Nasihatler veren arkadaşımın sesi beynimin bulanıklığında uçuşuyor kelimelerin arasından mantıklı bir cümle çıkmıyordu. İçim boşalmış, ellerim kendi kendine hareket ediyor, kafamın içinde sürekli dönüp duran düşünceler ince bir buhar şeklinde iki kulağımdan yukarı doğru sızıyordu sanki... Derinlerdeki o acı bile biraz hafiflemiş gibiydi..."Cidden yeter artık! Ben lavaboya gidiyorum ve gelir gelmez eve gidiyoruz artık!"
Kulağımın dibine sokularak bağırdı ve arkasına baka baka lavaboya giden yolda gözden kayboldu. Boğazımdan mideme doğru inen acımsı içecekler tam tersi bir istikametle ağzıma geliyor ve geldiği yolda ince bir sızı bırakıyordu. Ağırlaşan göz kapaklarım vücudumdaki acıyla iyice kısılınca kafamı uzun ince tezgahın ucuna dayayarak düşmemeye çalıştım. Oturduğum yerden gözlerim kapanırken sandalyeden hafif hafif kaydığımı hissediyordum...9 saat sonra...
"Leyla... Leyla, kendine gel artık!"
Yüzüme çarpan sert tokatlar eşliğinde duyduğum endişeli ama tanıdık sesle karanlık yavaş yavaş aralandı. Birbirine yapışmış kirpiklerimi ovuşturarak zorlukla gözlerimi araladım. Nereden geldiğini bilmediğim güçlü ışık beynimin içine saplanıyormuş gibi acı veriyor şiddetli baş ağrımı körüklüyordu.
"Kapat şu ışığı yaa!"
Kapalı göz kapaklarımın ardından bile hala rahatsız eden ışığı ellerimle siper alarak kesmeye çalıştım.
"Işığı mı kapatayım, tatlım? Öğlen oldu öğlen, güneş o!"
Az önce endişeli çıkan ses şimdi endişeden uzak ve sinirli çıkmıştı. Gözlerimi aralamak işkence gibi gelse de kendimi alıştıra alıştıra ayılmaya çalıştım. İçinde bulunduğum oda benim odam değildi...
Uzandığım yatağın tam karşısında iki parçalı büyük bir pencere ve onun kenarlarında muhtemelen hem güneşlik hem de fon yerine kullanılan uzun gri perdeler vardı. Pencereyi baştan sona saran ve perdeye göre bir tık daha kısa olan ince ve desensiz tül güneş ışığını bir nebze kesiyordu. Pencerenin önünde ise uzun dar koyu kahverengi bir masa ve masaya uygun tonlarda yan yana iki sandalye vardı. Odanın geri kalanında küçük bir dolap ve mini buzdolabı vardı. Genel görüntüsüyle bir otel odasını andırıyordu. Üstünde uzandığım yatak ise oldukça geniş ve bembeyaz nevresimle kaplıydı."Geldin mi biraz kendine?"
Yatağın ucuna oturmuş Esma sinirli bakışlarla kolumu dürttü.
"Neredeyiz biz?"
Bıkkınlıkla kafasını geriye atıp gözlerini yumdu. Hayır anlamına gelen bir baş sallamasıyla kendi kendine mırıldandı ve sorumu havada bıraktı.
Yorgun zihnimi zorlayarak buranın neresi olduğunu ve neden burada olduğumu hatırlamaya çalışıyordum ama beynim zorlanmaya izin veremeyecek kadar şiddetli ağrıyordu. Her bir anı beynimi deşmeye çalışan bir bıçak gibi hızla saplanıyor ve derin bir acı bırakıyordu. Yatakta hafif doğrularak acıyla inledim.
"Beynim patlayacak gibi!"
Yatağın hemen yanındaki komidinde duran ilacı ve frenchpreste demlenmiş bitki çayından bir bardağa az bir şey koyarak bardağı bana uzattı. Vakumlu yuvarlak filtrenin altında kalan küçük yapraklar yeni demlenmiş içeceğin adaçayı olduğunu gösteriyordu.
"Biraz kendine gel de dün gece ne oldu anlat bakalım."
Evet, ne olmuştu dün gece? Otelin bar bölümünde içkimi yudumluyordum sonra dans etmek için kalktım ama sendeleyince Esma geri oturtturmuştu sonra... Sonrasını tamamen bulanıktı. Parça parça kesitler düzensiz bir şekilde beynimde dolanıyordu. Adaçayıyla birlikte ilacımı da yuttuktan sonra boşalan bardağı komidine geri koydum.
"Son günlük..." komidini gördüğümde ağzımdan istemsizce çıkan kelimeler aynı anda beynimde kısa bir görüntü oluşturmuştu. Burada bir defter vardı, kahve deri kapaklı üstünde yazı dolu kalın bir defterdi. Burada tam komidinin üstünde... Son günlük ise... Evet, evet arkasında son günlük yazıyordu. Ne garip defterdi sanki üstünde çalışılmış gibi her yeri küçük küçük bir sürü notla doluydu ve kitabın arka kapağında kocaman bu iki kelime yazılmıştı.
"Ne?" Yatağın ucundan kalkarak bana döndü. Kaşları çatık dikkatle yüzüme bakıyordu.
"Burada bir defter vardı. Üstünde yazılar falan ama başka bir şey hatırlamıyorum... En son... Sen yanımdaydın?"
Evet, Esma ileydim buraya nasıl gelmiştim ki?
![](https://img.wattpad.com/cover/337153982-288-k129282.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Günlük
Ficción General"Ah bu ne?" Kısılmış gözleriyle yabancı bir odada bulduğu kahverengi deri kapaklı, üstü yazılarla kaplı defteri eline aldı. Az önce art arda yudumladığı votkanın verdiği baş dönmesi ve kafa bulanıklığı yüzünden defterin üstündeki yazıları okuyamıyor...