Giden de kanar aslında... Hep kalanı sarar sarmalarız, giden gitmeseydi deriz. Hiç sormayız ki gitmekten başka şansın var mı diye?"Prenses?" İsmini hala sormadığım yabancı ardımda belirerek ilk bana sonra Aliye seslendi.
"Ah, Ali Bey?" Tanışıyorlar mıydı?
Ali'nin bakışları kısa süreliğine benden ona kaymış sonra özlemden hariç öfke barındıran bir bakışla tekrar gözlerimle buluşmuştu.
"Merhaba, Buğra Bey? Sizi burada görmeyi beklemiyordum?" Bu cümle ondan çok bana gönderilmiş gibiydi. Daha olayın şokunu atlatamadan iki adamın kapı ağzında gergin konuşmasına şahit olacak durumum olmadığımdan araya girdim.
"Buğra Bey, gerçekten teşekkür ederim yardımınız için ama bu daveti başka zamana ertelesek?"Aslında soru sormuyor açık bir şekilde gitmesini talep ediyordum ama yardım eden bir adama da kabaca git demek içime sinmezdi.
"Tabii tabii. Telefonunuzu rica etsem, bir daha böyle çat kapı gelmek istemem ama tekrar görüşmeyi çok isterim?"Ne kadar buyurgan ve yapışık bir adamdı. Kısa bir süre sarhoş bir kadının ayakta kalmasına yardım ettin diye telefonunu istemek biraz durumu suistimale giriyordu ama yine de vermemek içinde pek sebep göremedim. Sonuçta bana iyi davranmış ve fırsatı varken suistimal etmemişti tekrar görüşmenin zararı olmazdı. Telefonunu alarak hızlıca numaramı ve adımı yazdım, bir an önce gitmesi için de beni çaldırmasını bile istemeyerek kafamı salladım. Şu an umurumda olan kişi o değildi, Ali dönmüştü!
"Hoşçakalın!"Gülümsemekle yetindim ve buyur etmemi beklemeden içeri giren Ali'nin ardında içeri girdim. Adam ilerlemeden çoktan kapı kapanmıştı bile. Meraklı ve biraz sinirli gözlerle uzun L şeklindeki zümrüt yeşili geniş koltuğa oturan Ali uzun bir süre sadece bakışmakla yetindi. Ne o bir şey söylüyordu ne ben... Aklımda o kadar çok soru, o kadar çok kızgın cümleler vardı ki hangisini söyleyeceğimi bilemiyordum. Hepsinden ziyade omzuna başımı koyup saatlerce öylece durmak istiyordum aslında. Konuşmadan, bakışmadan sadece özlediğim kokusunu içime çeke çeke birazcık uzanmak... O kadar özlemiştim ki bana bakışını bile ama bırakın bunu yapmayı böyle hissettiğimi söyleyebilecek kadar bile gururumu aşamazdım...
"Kimdi o adam?" Ne? Kurduğu ilk cümle bu muydu gerçekten? İsmini bile ondan öğrendiğim adamın kim olduğunu bana mı soruyordu!
"İsmini senden öğrendim az önce?" Cümlem karşısında hiddetlenmiş ve birden ayağı fırlamıştı.
"İsmini bile bilmediğin adamları evine mi alıyorsun sen Leyla?" Şu an neyle itham ediliyordum ben! Yıllar sonra bir anda pat diye karşıma çıkıp nasıl bana hesap sorabiliyordu!"Ne yaptığını sanıyorsun sen ya?! Yıllar önce bir anda çektin gittin ardında aptal bir mesaj bıraktın ve aylarca telefonlarımı açmadın. Ben burada günden güne acaba ne oldu, ben mi bir şey yaptım, başına bir şey mi geldi diye kafayı yerken yaşadığını bile başkalarından öğrendim. Yıllar sonra ilk defa bir kızla mutlu mesut eğlenirken fotoğraf paylaştın ve diğer gün kapımda bitiverdin... NE HALT EDİYORSUN SEN YA!" Avazım çıktığı kadar bağırmış içimde taşan öfkeyi kusmaya çalışmıştım ama sol yanımda dayanılmaz bir sızı vardı. Terk edilmenin acısı bir anda boğazıma kadar dolmuştu sanki... Karşımda öylece kalan bir cevap veremeyen adamı görmeye tahammül edemiyordum. Bu kadar yakınken sarılamamak ve bu saçma sapan laflarına mana bulamamak ruhumu parçalıyordu. Gözlerim alev alev yanıyor boğazıma sert bir el art arda yumruk atıyordu sanki...
"Siktir git, Ali!" İçimdeki öfkeyle birlikte enerjim de boşalmış nefes nefese kalmıştım.
"Ben... Özür dilerim..." daha demin ki sinirli Aliden eser kalmamış, daha mülayim ve mahcup bir adam gelmişti. Dediklerimden ve tepkimden etkilenmişse benziyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/337153982-288-k129282.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Günlük
Fiksi Umum"Ah bu ne?" Kısılmış gözleriyle yabancı bir odada bulduğu kahverengi deri kapaklı, üstü yazılarla kaplı defteri eline aldı. Az önce art arda yudumladığı votkanın verdiği baş dönmesi ve kafa bulanıklığı yüzünden defterin üstündeki yazıları okuyamıyor...