Hongjoong kafenin köşesine sırtını vermiş caddeye boş gözlerle bakıyordu. Birkaç dakikanın ardından kavşakta gördüğü kurye ile kaldırıma koştu.
Kurye önünde durduktan sonra kaskını çıkarttı ve çıkarttığı not defterine bakıp kaşlarını çattı.
"Kim... Hongjoong? Değil mi, beş çikolatalı donut olacaktı."
Hongjoong göz ucuyla gelen gideni yoklarken adam ne dese onaylıyordu.
"Evet evet, çabuk ol. Çok teşekkürler iyi günler dikkatli gidin."
Elindeki poşeti kaptığı gibi tişörtünün içine saklayıp yan adımlarla kafenin arka kapısına giden çocuğa uzun uzun baktı pastane kuryesi.
Kafede, pastaneden sipariş mi istemişlerdi? Omuz silkip motorunu çalıştırdı, insanlar tuhaftı.
•••
"Hong! Sakin olur musun?! Sana ne oluyor böyle Bay Park ile aranızda ne var?"
Yunho zıplayıp duran çocuğu kolundan tutup sorguya çektiğinde küçük olan dudak büzmüştü.
"Hiç bir şey ya! Arkadaşım işte ne olacak."
"Emin misin?"
Küçük olan başını sallamıştı.
"Ya başka ne olacaktı ki, çok havalı birisi o kadar. Kim Hongjoong asla aşık olmaz o kadar."
Yunho durdu ve dudağını ıslattı.
"Bu da ne demek?"
"Hiç." dedi Hongjoong. Panikle geriye çekildi ve arkadaşının eli omzundan düştü, tezgahtaki donut tabağını alıp gülümseyerek mutfaktan çıktı ve cam kenarındaki masaya ilerledi.
Arkadaşının bir problemi mi vardı? Yunho merakla dudağını dişledi ve derin bir iç çekti. Arkadaşını daha iyi tanıması gerektiğini biliyordu. Sessizce mırıldandı.
"Ah, Kim... O küçük kalbinde ne saklıyorsun böyle?"
•••
Saat 17.58
"Joong hazır mısın?" Yunho içeriye seslendikten sonra bakışları Mingi'ninkiler ile kesişmişti.
Seonghwa onunla konuşmaya çalışırken bakışları kendisindeydi. İstemsiz gülümseyerek ona 'önüne bakması gerektiği' ile ilgili mimikler yapmaya çalışıyordu.
Mingi ise omuz silkip ellerini ensesinde birleştirdi ve kafasını doğrudan kasadaki çocuğa çevirdi.
Kızarmaya başlamıştı. Yanakları dolgunlaşırken başını eğdi ve birkaç parça saçı kulağının arkasına attı.
İkili ne kadar süredir flört ettiğini bilmezken kafenin kapısı şıngırdayarak açıldı.
Yunho gelenlerin San ya da Wooyoung olduğunu tahmin ettiğinden gülüşünü bozmadan başını çevirdi.
Fakat gelen ne Wooyoung'dı ne de San.
Yeni bir müşteri olmadığını da görebiliyordu, elindeki polis kimliğinden.Yunho hafifçe gerildiğini hissetmişti. Neyin nesiydi bu şimdi?
Mingi ve Seonghwa ise kahvelerini yudumlamaya devam ediyorlardı.
Evet umurlarında bile olmamıştı, kendileri için kimse gelmeyecekti. Asla. Ve onlar bundan emindi.
Uç masalarda birkaç müşteri daha vardı ama onlar pek umursamadan muhabbetlerine tekrar dalmışlardı.
Genç polis memuru deri ceketinin cebine kimliğini koydu ve hafifçe gülümsedi.
Emin olun gülümsemesi her şeyi daha da korkunç hale getirmişti. Diş yapısı adeta canlarına okuyacağını haykırıyordu.
Gerginlik artmaya başladığı esnada boynuna ince bir şal dolamış şekilde mırıldanarak mutfaktan çıktı Hongjoong.
Sessizliği fark ettiğinde vücudu kaskatı kesilmişti.
Yani Yunho böyle sanmıştı, fakat bu afallamasının sebebinin kafedeki sessizlik olmadığını çabucak anladı.
"Kim Hongjoong..."
İşte şimdi cam kenarındaki iki beden de tüm dikkatlerini vermişlerdi.
"S-siz."
"Seni ne kadar özlediğimi bir bilsen Kim."
Hongjoong korkuyla yutkunduktan sonra birkaç adım attı.
Onun ne diyeceğini tahmin etmiş olan amir çoktan elini ona uzatmıştı.
"Biraz yürümeye ne dersin, eminim ki sen de beni çok özlemişsindir."
Kısa olan kalbinin korkuyla çarpışının tüm kafede yankılandığına emindi. parmakları hafifçe titrediği sırada karşısındaki adam bir adım daha yaklaştı, bu sefer daha ciddiydi.
"Kim! Korkmana gerek yok. Seni tutuk-"
Homgjoong hızlıca elini onun ağzına kapattıktan sonra titreyen dudakları ve sesiyle mırıldandı.
"Tamam.! Tamam gidelim."
Ağzını kapattığı eli yana düşerken diğer elinin parmakları hâlâ onun bir kolunu sarıyordu.
Hızlıca arkasına döndü ve Yunho'ya rahatmış gibi görünerek konuşmaya çalıştı.
"Şey... Ben yemeğe katılamayacağım, üzgünüm. Akşam da geç geleceğim. Size iyi eğlenceler."
Sonrasında ise her şey çok hızlı gelişmişti. Hongjoong genç polisi çekerek kafeden çıkartmıştı ve hızlı adımlarla uzaklaşmışlardı.
Yunho koşar adımlarla içeride dinlenen Yeosang'ın yanına gitti ve ona gideceklerini haber verip odadan çıktı.
Elini duvara dayamış bakışlarını yere sabitlemişti. Gergin ortamlara asla dayanamıyordu.
"Yunho."
Hemen yanı başından yükselen derin ses ile başını kaldırdı. Kendini sesin sahibinin kollarına bıraktıktan sonra ancak derin bir nefes alabilmişti.
Mingi bir elini beline yerleştirmiş bir eliyle saçlarını okşarken huzurla gözlerini kapattı. Miniğinin kokusunu derince soluyordu.
Kolları arasındaki beden ayrılmak için geri çekileceği sırada belinden tekrar bastırıp onu engellemişti.
Boyun girintisindeki çocuğun nefesleri teninde kayarak dağılıyordu.
Yunho baygınlaşmış bir sesle ona fısıldadı.
"Ben," parmakları ise onu geniş sırtına yerleşmişti " Ben sana çok bağlanıyorum Mingi."
Saç dipleri arasında hafif bir öpücük hissetti.
"Ben sana çoktan bağlandım güzelim."
•••
Hongjoong ne halt yemiş olabilir, tahminleri alayım
Jake bir idol değil!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Judas // YunGi
FanfictionMingi, gündüzleri Seul'deki en iyi dedektifti. Geceleri ise kendi hükmünü kendisi veren bir yargıç. Şehir Üniversitesindeki son sınıf öğrencisi Jeong Yunho ise nefesi kadar yakınında olan takıntılı dedektifi tanıdığında, Judas'ını bulduğunu fark e...