8- Yargıç

705 95 158
                                    

Bölümü, metro istasyonunda patatesli poğaça yerken planladım ve şimdi sağanak yağmurdan sığındığım bir avm'nin -büyük ihtimalle oturmamız için yapılmamış olan- mermerine oturarak yazıyorum. 👍🏻

Düzenleme: Çiçek saksısı gibi bişeye oturmuşum çantam toprağa düştü imdat

•••

Hongjoong tehditkar bakışlarını uzun olana dikmiş sırıtıyordu. Kaşlarını kaldırıp indirdikten sonra güldü.

"Tebrikler Yuyu, ne zaman dayı oluyorum"

Yunho elinin altındaki kumandayı ona fırlatıp susturmaya çalışmışsa da Hongjoong daha çok sataşmaya başlamıştı.

Sabah sabah imalı Hongjoong asla çekilmiyordu.

"Uke olduğumu nereden çıkarttın?!"

Küçük olan gülerek koltuktan yere yuvarlandıktan sonra dağılmış saçı başıyla ayağa kalkıp Yunho'yu taklit etmeye başladı.

"Ah Bay Song dikkat edin, iyi akşamlar~ iyiii akşamlar~~ ben de dikkatli olacağımm~~ isterseniz üstüme basın rahat edin~~"

Yunho bu kez öfkeyle kendini Hongjoong'un üzerine attığında kısa bir arbede yaşamışlardı. Altta kalan beden sızlanarak kendini hole sürüklediğinde acıyla bağırdı.

"İmdaaaat! Canıma kast ediyorlar!! Yardım edi-"

İkisi de daha ne olduğunun farkına bile varamadan ahşap kapı sert bir darbeyle kırılmıştı.

İkili dillerini yutmuş halde korkuyla donakalırken içeri giren iri bedenle ortam git gide tuhaflaşmıştı.

"B-bay Park!"

Seonghwa neredeyse odayı ateşe verebilecek bakışlarıyla onlara baktığında yüzü git gide yumuşamıştı.

"Şey," elini saçlarına geçirip geriye taradıktan sonra utangaç bir ifadeyle mırıldandı "Ben işe geçecektim de... Sesleri duyunca... Endişelendim... Size iyi eğlenceler."

Koşar adımlarla kapıyı çekip çıktığında kısa bir sessizlik kalmıştı odada. Suskun geçen birkaç saniyenin ardından Yunho yavaşça konuştu.

"B-bay Parkk~~~ isterseniz üstüme basın rahat edin~~~"

•••

Mingi cebindeki sigara paketini çıkartıp masaya koydu.

Seonghwa fırlatılırcasına atılan paketi alıp yavaşça açtı ve içine bir göz gezdirip geri kapattı.

"Ne diyorsun bulabilir misin?"

"Önce biraz özet geç. Soobin belirsizliklerden hoşlanmıyor biliyorsun."

Sandalyesine iyice yerleştikten sonra hafif bir özlemle gülümsedi.

"Choi Soobin... Görüşmeyeli uzun zaman oluyor, bir ara sevgilisiyle bize uğramasını söylersin. Her neyse konuya gelirsek..."

Mingi ahşap çekmeceyi açıp içinden bir vesikalık fotoğraf çıkardı.

Dolgun elma yanakları ve tavşan dişleriyle oldukça neşeli bir gülüşü olan genç bir kadındı bu. Zorlasak 28-30 yaşlarında bu meleksi kadının davanın neresinde olduğunu tahmin edebiliyordu Seonghwa ve yavaşça yumruğunu sıktı.

"Im Nayeon. Im Changkyun'un ablası. Hwang kardeşlerin vakasının tekrarı bu Hwa."

Hwang Hyunjin ve Hwang Yeji.
Hyunjin ile bir husumeti olan vahşinin teki Yeji'nin canına kıymıştı. Bu davayı dün gibi hatırlıyorlardı ikisi de.

Mingi boğazını temizleyip devam etti.

"Carlos Rivera. İtalyan iş adamı."

Genç dedektif çekmeceden bir başka fotoğraf çıkarttı. Bu adamın bakışları insanın yüzünü ekşittirecek cinstendi. Mingi devam etti.

"İlk vakada emin değildim ama bu kez tereddütüm yok. Soobin'le konuş. Daha önce bu sigaradan Carlos için yaptırılmış mı öğren. Sonrasında ne yapacağını zaten biliyorsun dostum."

Seonghwa zevkle fotoğrafı Mingi'ye geri ittirirken sırıttı.

"Ah Tanrım İtalyan mafyalarının zevkini kimse veremez."

Mingi başını iki yana salladı ve masadaki kırmızı dosyadan bir belge çıkarttı.

"Yanılıyorsun Hwa..." Seonghwa'nın kaşlarını çattığını gördüğünde dudakları hoşnutlukla kıvrıldı.

"Bu gece bir Yakuza lideriyle randevudayım."

Arkadaşının yüzündeki kıskançlık sözlerine de yansımıştı.

"Bencillik yapıyorsun... Ama tüm gecemi Carlos'un bağırışlarıyla geçirme zevkinin bambaşka olacağına inanıyorum."

"Hayır Hwa parmaklarını kesmek falan yok çok oyalanma."

İkisi de ceketlerini alıp çıkarken Seonghwa hâlâ Mingi'ye biraz işkence için ısrar ediyordu.

•••

Yunho market rafındaki bütün cipsleri sepete indiren Hongjoong'a baktı ve sahte bir sinirle elini beline koydu.

"Hong! Daha kocanın kırdığı kapıyı ödemeden bir de böyle mi beni batırmak istiyorsun."

Hongjoong ellerini iki yana açıp dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ama... San'a söyledim ve bir şey olmaz daha havadar olur işte dedi."

"Kapım kapanmıyor?"

"Havadar olur işt-"

Yunho'nun ölümcül bakışlarıyla susup masum masum tebessüm etti.

Marketten birer poşetle çıkmışlardı. Yunho hâlâ bu kapıyla ne yapacağını düşünüyordu.

Açık bir kapıyla uyumak fazlasıyla gerici olacaktı. Ne yapacaklarını düşünürken küçük olanın sesi tekrar duyuldu.

"Komşularımızdan bizi evlerine almalarını rica etsek?"

Yunho tam, bizim komşumuz yok demeye kalktığı sırada Hoongjoong'un imasıyla kalçasına bir şaplak geçirdi.

"Acıttı!"

"Hak ettin."

Yunho'nun bakışları karşı evin camlarındaydı. İçerisi karanlıktı. Çoktan uyumuşlar mıydı.

"Arabaları yok, eve gelmemiş olmalılar."

Hongjoong aklını okurcasına konuştuğunda başıyla onayladı.

"Tuhaf, gecenin 11'i."

Hongjoong omuz silkti.

"Dava başındalardır."

"Gecenin bu saatinde?"

Hongjoong göz devirdi ve mırıldandı.

"Dedektifler sadece sahada çalışmazlar, masa başında çok zaman harcıyorlar"

Yunho kırgın bir ifadeyle başını iki yana salladı.

"Böyle bir adamı bırakmayacakları belliydi zaten. Anlaşılan Bay Mingi'nin oldukça heyecanlı bir gece hayatı var ha..."

•••

Orta yaşlı Japon masasına gömülmüş harıl harıl bir şeyler yazıp çiziyordu. Mingi tok sesiyle sırtını dayadığı duvarda ellerini ceplerine koyup konuştu.

"İyi geceler Jojo, umarım bölmüyorumdur, gerçi pek de bir önemi kalmayacak ya..."

Ve gecenin karanlığında genç yargıcın elindeki gümüş metal parladı.

Judas  // YunGiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin