Aptallık

54 5 1
                                    

Arkadaş grubu tapınağa girmeye karar verir ve içeri girerler. Tapınaktan içeri girdikten sonra Kazuko tapınaklarda her zaman saklı tuzaklar olduğunu arkadaşlarına hatırlatsada onlae Kazuko'ya rahat olmasını söyler ve rastgele yollarına devam ederler...

Kazuko bunun bir aptallık olduğunu çoktan anlamıştı. Geri dönmek istiyordu ama korkunç uzun boyunlu kadın onu yakalar ve öldürürdü. Kazuko'nun tek yapacağı şey sadece arkadaşları ile bu aptallığa devam etmekti. Belki de hiç tapınağa girmeden devam etmeliydiler ama asla uzun boyunlu kadının onları takip edip , etmediğini bilemezlerdi. Tek yol sadece tapınaktan saklı ve yeni bir çıkış yolu bulmaktı. Çünkü uzun boyunlu kadın girişin yakınlarında onları yemek için izlerini sürüyordu...

Kazuko bir saklı tuzak olmaması için dua ederken Ren derin bir saklı çukura düştü. Herkes ona yardım etmek için bir ip veya herhangi bir eşya arıyordu. Tobias bir anda " Bir ip buldum! Gelin Ren'i kurtaralım! " dedi. Ve herkes Tobias ile ipi aşağı atarak Ren'i kurtarmaya çalıştılar. Ren kurtuldu ve herkese " Size çok teşekkür ederim arkadaşlar size çok müteşekkirim." Ve yola devam ederlerken garip uğultular duymaya başlamışlardı. Hemen akıllarına uzun boyunlu kadın gelmişti. Bu yüzden yollarına devam ederken daha da hızlanmışlardı. Belki de o uzun boyunlu kadın değildi ama asla bilemezlerdi o yüzden tempolarını arttırmaya özen gösteriyorlardı. Yola devam hızları git , gide artıyordu. Ren " Arkadaşlar uğultular artmaya başladı bence daha da hızlanmalıyız! " dedi. Ve herkes tekrardan daha da hızlandı. Ve yolun sonunda bitkin bir şekilde çıkış yolu buldular. Ama kapıyı açmak için üç anahtar gerekiyordu. Ve üç anahtar da tapınakta dağılı şekildeydi. Tobias " Ah! Harika hem canavar hemde anahtarlar ciddi misin sen!" Herkes dağılmak yerine toplu bir şekilde gitme kararı almıştı. Bu tapınak çok büyüktü ve aynı zamanda eski ve küflü , yosunlar her yerdeydi sanki bir korku evi gibi Kazuko bunun sadece bir kâbus olduğunu düşünmek istiyordu. Ama bunların hepsi gerçekti. Gerçekten bu geç saatte uzun boyunlu bir kadın kılığında vahşi bir canavardan kaçıyorlardı. "Ah Japonya sen ne garip bir yersin." Diye geçirdi içinden..

Aradan yaklaşık bir saat geçmesine rağmen sadece 2 anahtar bulmuş arkadaş grubu bitmişti. Ama devam etmelilerdi. Çünkü canavar kadın her an her yerden çıkabilirdi. Çok gerilmişlerdi. Daha sonra ise yaklaşık yarım saat geçmişti ama sonunda son anahtarı bulmuşlardı. Tekrar kapıya ulaşmışlar ve anahtarlar ile kapıyı açmışlardı. Sonunda tapınaklardan çıkmışlardı. Ve bir anda oradan uzaklaşmak için koşmaya başlamışlardı. Gün aydınlaşmakta onlar ise daha fazla ormanda kaybolmaktaydılar. Çok acıkmışlardı...

Ne yemek , ne su , ne de atıştırmalık veya dinlenecek bir yer yoktu. Ama koşmak zorundaydılar. Tempolarına sadece korumalı ve devam etmeliydiler. Çünkü çok korkmakta ve gerilmekteydiler. Kazuko " Keşke en baştan o saatte dışarı arkadaşlarım ile beraber çıkmasaydım." Diyordu içinden. Ama iş işten çoktan geçmiş. Ve ormanın içinden arkadaşları ile belki bir umut kaçmaya devam ediyorlardı. Ama koş , koş nereye kadar en sonunda nerdeyse ölüm onları soğuk ellerine alarak yorgunluktan öldürüyordu. Ama onlar ise yine pes etmeyerek yollarına olabildiğince hızla devam ediyorlardı. Çünkü ormanın derinlerinden gerici uzun boyunlu kadının uğultusu geliyordu. Onlar her ne olursa olsun artık gerçekten bir adım bile atamayacak hâle gelmişlerdi. Ama devam etmelilerdi. Belki de bir yerleşim alanı veya gerçekten bir insan bulabilirlerdi. Bu yüzden devam ediyorlar ve saklanmak ve aynı zamanda hayatta kalmak için planlar hazırlıyorlardı. Ama hiç bir şey olmayan bir yolda sanki sürünür gibi yürümeye devam ediyorlardı. Artık hava epey açılmıştı sonunda yukarı da Güneş onlar için bir umut kaynağı olarak belirmişti. Belki de uzun boyunlu kadın sadece akşamları ve geceleri insanları öldürmeye çalışıyordu. Asla bilemezlerdi. Ama sonunda o kadar korku , ter ve aptallığın sonunda bir köy bulmuşlardı. Belki de sonunda gerçek bir yardıma ulaşabilirlerdi. Ilk buldukları evin kapısını tıklatmışlardı. Kapıyı Taro adında yaklaşık kırk yaşlarında bir adam açmıştı. Adam "Sizi buraya ne getirir ne çocuklar? Sizi burada daha önce hiç görmedim." Dedi. Ren onların yerine konuşarak bütün olayı anlattı. Adam ise " Onun adı Rokurokubi. O vahşi bir canavardır. Kendisi bizim ülkemizin kötü ruhlu bir efsanesidir. En başta insani yüzünü gösterir daha sonra ise kıskanç ve gaddar yüzünü gösterir. Aslında her zaman zararlı değildir ama belli ki sizi fazla kıskanmış ve size işkence ederek öldürmek istemiş." Onlar çok şaşırmıştı ama sonunda aralarından Tobias " bir günlüğüne burda kalabilirmiyiz efendim?" Dedi. Taro denen adam ise "Elbette köyümüz kötú ruhlardan korumalı herhangi bir güç ile korunmakta eğer bu güç olmasa Rokurokubi bizi zaten çoktan öldürmüştü. Biz burada olabildiğince yine de sessizce Rokurokubi'yi rahatsız etmeden yaşamayı deniyoruz. Ama evet dediğim gibi burada kalabilirsiniz çocuklar daha sonra yarın siz gideceğiniz zaman bu civarın haritasını verceğim. Onun ile belki ölmeden evlerinize ulaşabilirsiniz...

Arkadaş grubu akşam olmadan köylüler ile bir dostluk bağı kurmak istemişlerdi. Bu yerin köylüleri çok misafirperver ve gülümserdi ama neden köyleri acaba ormanın dibindeydi? Arkadaş grubu bunu çok merak etmişti. Ama çok fazla sorgulamadan bu konuyu geçtiler. Akşam olmasına daha çok olduğu için köyün gölüne , göl manzarasını görmek için gittiler. Gölde ördekler ve balıklar çok güzel bir görüntü oluşturmakta ve güzel bir şekilde beraber şekilde yaşıyorlardı. Ördekler ve balıklar kendilerini hatırlatıyorlardı. Her ne kadar farklı olurlarsa olsun onlar hep bu gerici ve korkunç macerada birbirlerine yardım etmiş ve etmeye devam etmekteydiler. Kazuko düşündü "Acaba ailem beni merak ediyormudur? Onları çok özledim onlar benim her şeyim." Aslında bütün arkadaş grubu aynı şeyi düşunüyordu. Ama ellerinden bir şey bile gelmiyorlardı. Onlar hem üzgün ve hemde rahatlamış bir şekilde düşünceleri ile gölün kenarında oturarak ördekleri ve balıkları izlemeye devam ediyorlardı. Güneşin ışığı göldeki suya yansıyor manzara daha da güzelleşiyordu. Burası gerçekten de harikaydı. Bütün grup arkadan bir ses duymuştu. "Hey gençler acıktınız mı? Size yemek getirdim!" Bu Taro'ydu. Taro gerçekten çok nazik ve misafirperver bir adamdı. Herkes " Teşekkür ederiz Taro." Dedi ve yemeğe daldılar. O kadar açlardıki neredeyse çoğu şeyi yiyebilirlerdi. Taro'nun yaptığı ve onlara verdiği yemek o kadar lezzetliydi ki çok kısa bir şekilde göl manzarası ile beraber arkadaş grubu yemeği bitirmişti. Taro "Haha, bu kadar macera sizi yormuş olmalı." Dedi. Gençler de "Evet o kadar yordu ki neredeyse ölecek gibi hissettik." Dediler. Taro ile beraber arkadaş grubu gölün yanında oturuyor ve güzel manzarayı seyrediyorlardı. Bu manzara sanki bir ressamın şaheseri kadar güzeldi belki de gençler hayatlarında ilk defa bu kadar güzel bir manzara görüyorlardı. Özellikle de temiz köy havası o kadar ferah ki sanki onları havaya uçuruyor gibi rahat hissettiriyordu. Ama güneş tekrardan batmaya başlamış ve arkadaş grubu da Taro ile Taro'nun evine gitmişlerdi. Sonunda orada herkes yatağa girip dinlenleye hazırlanıyordu. Ve sonunda artık dinlenebilmeyi 1 gün olacak olsa da bir şekilde başarabilmişlerdi...

Japon Efsaneleri - RokurokubiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin