Uncontrolled [7]

259 42 30
                                    

'

Dışarıdaki puslu ve sisli havayı andıran gergin, boğucu atmosfer her an bir şeyin patlak vereceğinin habercisi gibiydi. Serin tünel loş kırmızı ışıklarla aydınlanıyor, ileri bakınca titreyen, cızırtılı lambaları fark edebiliyordun.

Yere çarpan kalın botlarının tabanı tok sesleri duvarlara çarpıp kulaklarıma doluşturuyor, içeri girdiğimizden bu yana sert ifadesini attığı sert adımları gibi bir saniye olsun yumuşatmıyordu. Neyse ki feromonlarını gizleyebiliyordu, gizleyememesi her ikimiz için de takip edilirken büyük bir tehlike arz edebilirdi.

Anlaşılan birilerinin vitasına dokunmuş olması, onu delta bile olamadan vitayı tatmin etmiş olma düşünceleriyle kızgın bir boğaya çevirmişti.

Dudaklarını açıp tek bir kelime dahi etmeden her şeyi kendi kafasında kuruyor, tartıyor ardından baş işareti yaparak yönlendiriyordu.

Göt herif, sanki yolu bilmiyorum.

Telsizin kesilen hışırtılarından sonra bir süre tekrar ulaşmaya çalışmış, üç birlik dışında kalan diğer üç birlikten haber alamamıştık. Aradan ne kadar geçtiğini bilmiyorduk fakat tahminen ertesi günün gecesiydi. Tünelde geçirdiğimiz sürede nöbetleşerek uyumaya çalışmış, kasabadaki harabeye dönen marketten aldıklarımızla açlık ve susuzluğumuzu dindirmiştik.

Delta ne kadar fazla yemek zorunda olsa da eğitimli olduğu için bu savaş döneminde kendini dizginleyebiliyor, ayriyetten kontrolü elinde çok iyi tutuyor gibi duruyordu.

Çenesi kapandığından beri bir türlü zaman geçmek bilmiyordu. Her insan gibi bazen benim de delirmemek için bir şeylerle konuşmam gerekiyordu, kendi kendime sesli düşündüğüm sürelerde ise yan, tuhaf bakışlarını üstümde gezdirmekten çekinmiyordu.

"Telsizi versene bir?"

Düşüncelerimin ve huzurumun arasına sıkışan kelimeleriyle bakışlarım iri cüsseliye dönmüş, ardından nefes vererek yüzüne bakıp bıraktığım küçük alaycı nidayla kaşları birkaç saniyeliğine havalanmıştı.

'O dünden beri havada gezdirdiğin koca burnunu biraz aşağı indirirsen onunla uğraştığımı göreceksin.'

Göz devirerek önüme çevirdiğim bakışlarımı elimdeki telsize indirmiş, birkaç kere daha düğmeyi baş parmağımla tuşlamıştım fakat hışırtıdan başka bir halt yoktu.

"Ha, burnumu kızgınlığında zamanı gelince kıçının arasına sokmaya çalıştığında sana ne kadar büyük olduğunu aynı şekilde hatırlatırım küçük şey. Ver şu telsizi, beceremiyorsun."

Hızla elimden alınan telsizle aniden hırlamış, olduğum yerden o tarafa atılarak iki elle kemikli parmakları arasından kurtarmıştım. Dirseğimle göğsünden ittirerek kendimden uzaklaştırmış, adımlarımı huysuz mırıltılar eşliğinde hızlandırmıştım.

"Elinden oyuncağı çalınmış huysuz çocuklar gibisin vita. Ver bu sefer de ben deneyeyim işte."

Elime atıldığı sırada kafamı iki yana sallayarak telsizi sol tarafıma doğru uzatmış, sağ yanımdan bedenini ittirmeye başlamıştım. Sabahtan beri sergilediği tavırlarına uyuz olmuşken kişisel özelliklerime karşı etti kelimelerle inat kesilmiştim.

Bana direnerek diğer tarafa atak yapmaya çalışmış, onu ittiren kolumu hızlıca parmaklarıyla kıstırmıştı.

'Ya bir siktirip gitsene kardeşim. Sabahtan beri götün havada, ben yapacağım diyorum!'

"Tanrım çocuk seni, vahşi vahşi saldırgan tavırlar sergileyince kıçımı indirmiş mi olacaksın güzelim. Diretme hadi, uslu ol, uğraştırma beni."

You're Mine ❦Jikook❦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin