Amare

9 5 0
                                    

Gün ışıyordu. Her yerde, gelmekte olan ilkyazın habercisi alametler geziniyordu. O gün, Sarayda büyük bir heyecan vardı. Her yerde, patır patır ayaklar yerlerdeki akçaağaç sembolleriyle dolu halıları dövüyor; kucaklardan sarkan ipek ve saten kumaşlar, ihtiyatla taşınan üst üste yığılı tabaklar, poşet poşet üzümler, çeşit çeşit yiyecekler, yiyecekler... Çünkü tam on dokuz yıl önce o gün, Prenses dünyaya o çipil çipil gözleriyle bakmıştı ilk kez. Elf Prensesi, ilk kez balkondan halkına el sallamadan bir yıl önceydi bu.


Sarayın en alt katı olan Büyük Salon'da şimdi büyük bir koşuşturmaca hakimdi. O güne özel olarak gün boyu halka açık olacak olan bu salonun, gece yarısından altı saat önce kadar süslemesi bitirilmiş, temizlenip paklanmış ve halkın beğenisine sunulmuştu. Kraliçenin bu baloyu ilk defa olarak bütün halka açık yapmasının bir nedeni vardı elbet: savaştan yorgun çıkan kendi askerlerini ve insan askerleriyle birlikte onların ailelerini biraz neşelendirmekti bu sebep. Kral bu fikri önce kabul etmek istememişti, neticede insanlar onun yuvasını dağıtmışlardı, sonra Kraliçe ona buğulu gözler ve sıkılı bir çeneyle bakarak; onlara yeteri kadar neşe verilmediğinde ne olduğunu gördün, Trulium. Onlara hak ettikleri kucaklamayı ver ki güler yüzle ellerini bağlamış ol, demişti de Kral ancak öyle ısındı bu fikre.


Dizleri halihazırda adamakıllı toparlanmış değildi, bundan sebeple bütün gece oturmak zorundaydı Kral. Hem bunu iyi yöne çeker, ben de etrafla daha az kaynaşmış olurum, diyordu kendi kendine. Ancak Savaşın bittiği günden bu yana iki dolunay geçmesine ve o kadar büyülere, pis kokan otlara, gece yürüyüşlerine, gündüz yürüyüşlerine, iyileştirme çabalarına rağmen hala daha dizlerinde hiç iyileşme olmaması bir tek kendinin değil, onun tarafındaki herkesin canını sıkıyordu. Ancak Kralın canını en çok sıkan şey bu değildi, onunkisi bunu o gece insanların öğrenecek olmalarıydı.


Çünkü Kral Trulium balolarda; özellikle de kendi açısından önem taşıyan balolarda hiç oturmazdı bile. Gelen konukların ellerini tek tek sıkar, yakışıklı yüzünü süsleyen inci dişlerini göstererek etrafa gülümser, herkesin dilediğince içki içmesi için gereken tüm erzakı mutlaka hazır bulundururdu. O akşamsa onu neler bekliyordu, Kral en çok bundan, bu bekleyişten ve bilmemekten korkardı zaten.


Büyük Salon'un beş kat yukarısında, Kralın ve Kraliçenin yatak odasının ise üç kat aşağısında, hızla atan kalp atışları duyuluyordu. Her tarafın gül pembesi, kırmızılar ve beyazlarla bezeli olduğu asalet kokan bir odada, uzun vitraylı camın önündeki makyaj masasının puflu sandalyesinde oturan genç, güzeller güzeli bir kız; bukle bukle omuzlarına dökülen hardal sarısı saçlarını hizaya sokmaya uğraşıyor, bunu yaparken elindeki fırçayı tutan sağ elinin kemikleri bembeyaz olmuş, neredeyse çatlayacak.


Aynadan kendine bakıyor, bazen de arkasında olup bitene. Başka bir çocuk belki kavrayamayabilirdi, neden Büyük Salon'da gerçekleşecek olan bir balo için Prensesin odasındaki yastıklar şişirilsin, kıyafetler tekrar tekrar düzeltilsin, tozu sadece dağıtmaktan başka bir işe yaramayan tüylü toz alıcısıyla telaşlı önlüklü kadınlar oranın buranın tozunu alsınlar... Lakin bu Büyük Salon için bir hazırlık değildi, Prensesin on dokuzuncu yaşı için bir hazırlıktı. Küçük Elora'cık, ailenin ilk göz ağrısı artık yetişkin oluyordu çünkü. Artık yatak odası, kızın mahremi bir tek ona ait olmayacaktı. Bu gece, şimdiye kadar ata vurulan gem gibi haşmetli, oymalı kapıya vurulan kilit kalkacak ve Elora, baloya gelen beylerden birini beşinci kata çıkaracaktı.


Ancak Elora bunu hiç istemiyordu. Ona göre insanın bir eşinin olması, gereksiz sükseden ibaret bir şeydi ve aşk dediğin, omzuna sen fark edene kadar konan ve sen onu fark ettiğinde kibirle başını çevirip üflediğin bir tüy parçasıydı sadece.Elora'nın ela gözleri bir anlığına vitrayın kırmızı renkli parçasından aşağıya kaydı. Bahçede tanıdık olmayan insanlar doluşuyordu. Kimileri üzerlerine geçirdikleri şalları oralarından buralarından çekiştiriyorlar, kimi çocuklar bahçe cücelerini kucakladıkları gibi görevlilerden kaçışıyorlar, kimiyse sadece orada durmuş, şamatayı izliyorlardı. Buna sevinmeliydi, belki yeni insanlar tanır ve yeni arkadaşlar- Hayır, dedi kendi kendinin sözünü keserek, sen bir Prensessin, Elora. Bir Elf Prensesi. Kimse seninle arkadaş olma kapasitesine ve konumuna erişebilecek kadar yüce değil.

SalicesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin