Hyunjin haftasonunu sabırsızlıkla beklemişti. Felix, 1 ay olmasına rağmen artık rüyalarına bile girmeye başlamıştı.
Sabırsızlıkla hazırlandı. Çantasını aldı ve aşağıya indi. Bugün Chan hyungunun arabasıyla gideceklerdi.
"Selam hyung."
"Selam Hyunjin, nasılsın?"
Hyunjin heyecanla arabanın kapısını sertçe kapattığında Chan kaşlarını çattı.
"Hyunjin ayı mısın, kapı kalsaydı yerinde!"
Hyunjin, yaptığını yeni farkedip kafasını eğdi.
"Özür dilerim hyung. Biraz heyecanlıyım da."
"Neden?"
Chan merakla sorduğunda, Chan'in yanında oturan Minho büyük bir kahkaha attı.
"Kendisi aşık oldu da o yüzden bu kadar şapşal."
Chan de gülmeye başladığında Hyunjin sinirle kaşlarını çattı.
"Komik mi?"
"Yoo değil. Sadece aşka inanmaya birinin bir anda böyle olması..."
"Olabilir böyle şeyler hyung. O inanmama meselesi eski de kaldı."
"Anlaşıldı sen bu kıza(?) çok fena tutulmuşssun."
"Hyung o kız değil."
Chan dikiz aynasından Hyunjin'e bakıp gülümsedi.
"O zaman kim bu şanslı oğlan?"
"Hyung kötü yerden sordun. Şimdi yine depresyona girecek bu Hyun."
Minho gülerek sesli dalga geçtiğinde Chan elini savurarak rastgele Minho'nun bir yerine vurmuştu susması için.
"O çok güzel hyung. Çilleri var bir sürü, minicik vücudu, sarı saçları ve çok güzel bir gülüşü var.
"İsmi ne, konuşuyor musunuz şuan?
"İsmi Felix ve hayır konuşmuyoruz. İki seferdir buz pateninde denk geldik, kaydık ama ikimizin de birbiri hakkında bildiği tek şey isimler. Bugün onu bulup onun hakkında bir sürü şey öğrenmek istiyorum."
Chan, Hyunjin'in anlattıklarını dikkatlice dinlemişti. Anlattığı çilli çocuğun tıpkı kuzenine benzemesi ve isminin Felix olması ilgisini çekmesine rağmen dünya da bir sürü böyle kişi vardır diyerek bu düşünceleri aklından sildi.
-
İçeri girdiklerinde Hyunjin'in gözleri Felix'i aramıştı. Ama henüz bulduğu söylenemezdi.
"Bak! Arkadaşları şurada."
Minho eliyle diğer köşeyi işaret ettiğinde Hyunjin'in kalp atışları hızlanmaya başlamıştı. Üçü beraber oraya doğru yürürken belirginleşen simalarla mavi saçlının yüzü düşmeye başlamıştı.
Onların Felix'in arkadaşı olduğuna emindi ama o orada yoktu. Hyunjin'in kalbi bu sefer korkuyla çarpmaya başladı. Endişeyle kendi arkadaşlarına baktı. Minho onun konu sıvazlarken Chan koşarak diğerlerinin yanına gitmişti.
"Chan hyung! Bu sen misin?"
"Çocuklar! Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Nasılsınız?"
Hyunjin ve Minho şaşkınlıkla onları izleyip, olanlara bir anlam veremiyorlardı.
"Biz iyiyiz hyung. Sen nasılsın?"
"Bende iyiyim çocuklar. Felix yok mu, gelmedi mi?"
Chan kafasını arkadaşlarına çevirdiğinde ikisinin şaşkın yüzüyle karşılaştı.
"Yok hyung o evde hasta, yatıyor."
"Bu arada bunlar arkadaşlarım, Hyunjin ve Minho."
Chan ikisini tanıttığında Seungmin gülümsedi.
"İsterseniz Felix'e ziyarete gidelim. Hem sende kuzenini görmüş olursum Chan hyung."
"Felix senin kuzenin mi!?"
Hyunjin şaşkınlıkla söylediğinde Minho dışında hepsi kahkaha atmıştı.
"Evet, hani senin o çok hoşlandığın çocuk."
Fısıldadığında Hyunjin utanmıştı.
"Olur tamam gidelim."
-
Hepsi Felix'in kapısının önüne toplanmıştı. Seungmin zile bastı ve beklemeye başladılar. Fakat kapı bir türlü açılmıyordu. Felix'e bir şey olduğundan endişelenen Jeongin, yedek anahtarla kapıyı açtı ve içeriye geçtiler.
Salona geçtiklerinde Felix orada yoktu. Jisung yatak odasına çıktı ve gördükleriyle şoka girdi.
"Hyung, koşun! Felix! Felix iyi değil."
Herkes endişeyle koşarak üst kata çıktı. Kusan ve neredeyse baygınlık geçiren bir Felix beklemiyorlardı.
Elini alnına koyan Jisung, korkuyla onlara döndü.
"Çok fazla ateşi var, hastaneye götürmeliyiz."
O anda kalbine bir ağrı saplandığını hissetti Hyunjin. Nedenini bilmiyordu. Felix'i o halde görmek ona hiç iyi gelmemişti. O an içinden dua etti.
"Tanrım lütfen, lütfen ona bir şey olmasın."
.
.
.
.500 kelimeyi aştım bu sefer 🥳
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ice Prince (얼음 왕자) ❄️ | Hyunlix
FanficBüyüsüne kapıldıkları ortamın etkisiyle dudakları ortada buluştu. Çok kısa bir öpücüktü ama etkisi çok büyüktü. Yavaşça birbirlerinden ayrıldıklarında genç çocuk konuştu. "Hyunjin." •Hyunlix •Minific •Düzyazı+ biraz texting