"Seni"Dediği şey ile gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ne diyor bu herif! Yüzüne yerleştirdiği piç gülüşü ne kadar eğlendiğini anlatır niyelikteydi.
"Bu bıcağı görüyor musun dedektif"
Cevap vermedim. Onunla konuşmsk istemiyordum sessiz kalmak her zaman daha iyidir.
"Oh birileri sessiz çocuğu oynuyor galiba hmm. Az önce bana söven agresif dedektif nerede mesaisi mi bitti yoksa"
Sabrımı sınıyor amacının beni sinirlendirmek olduğu apaçık ortadaydı ama ona istediğini vermeyeceğim. Sessizliğimi koruyup cevap vermedim. Daha demin söyledikleri çok kafamı karıştırmıştı. Aklımda tonlarca soru vardı. Adımı nereden biliyor, beni nereden tanıyor, odama nasıl girdi, numaramı nereden buldu ve bunun gibi binlercesi... Boynumda hareket etmeye başlayan bıçak ile düşüncelerimden çıktım.
"Hadi ama dedektif ne düşünüyorsun öyle"
Sustum, sadece susup onu izledim yapabileceğim bir şey yoktu aslında vardı fakat boynuma dayalı bıçak ve sol kolumu duvara sıkıca bastıran el buna engel oluyordu.
"Ah, hadi ama çok sıkıcısın"
14 kişiyi öldüren bir katil önümde bebek gibi mızmızlanıyor. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyorum.
"Teklifi düşündün mü?"
Susarak nereye kadar gidebilirdim?
"Evet, düşündüm"
"Cevabı alabilir miyim?"
"Ben senin amk"
Dediğim şey ile gülümsemiş ardından devam etmişti.
"Olduğumuz duruma göre fazla cesur konuşmuyor musun sence?"
"Ölmekten korkmadığımı söylemiştim"
Bana bakıp alayla sırıtırken derin bir sessizlik oluşmuştu. Az bir süre sonra yaklaşan siren sesleri duyulmuştu. Changbin'in yönlendirdiği ekip gelmiş olmalıydı.
"Sanırım bize ayrılan sürenin sonuna geldik dedektif fakat gitmeden önce size benden bir hatıra bırakmak isterim"
Yüzündeki alaycı gülümseme ile boynumdaki bıçağı çekip koluma çokta derin olmayan bir kesik atmıştı. Kolumdan aşağıya doğru akan sıcak sıvı ile yüzümü buruşturdum.
"Öp ya da öldür beni Han Jisung"
Üstümden çekilip hızla diğer tarafta kalan büyük kapıya gitti. Neden hareket edemiyorum, neden peşinden gidip ona saldırmıyorum? Gürültü ile açılan kapı ve hızla içeri giren Changbin. Gözlerindeki endişeli bakışlar ile etrafa bskınıyor onun burada olup olmadığını kavramaya çalışıyordu. Etrafın temiz olduğu kanaatine varıp hızla yanıma geldi.
"Jisung iyi m- JİSUNG KOLUN"
"Sakin ol Changbin derin bir kesik değil"
"Nerede o orospu çocuğu!?"
"Gitti"
"NE DEMEK GİTTİ"
"Siren seslerini duyunca kaçtı"
"Ve sen onun peşinden gitmedin"
"Gidemedim"
"Neden? Jisung sen iyi olduğuna eminsin değil mi benim bildiğim Han Jisung katilin ne olursa olsun arkadından giderdi"
"Gidemedim... Hareket edemedim Changbin ben... Ben yapamadım"
"Tamam tamam sakin ol. Hadi gel şu koluna baktıralım bir"
Konuşmadım, konuşamadım. Nasıl peşinden gitmemiştim ki resmen bir suçluyu serbest bırakmıştım az önce resmen imsanların ölmesi için bir yol açmıştım. Changbin, beni omzumdan destekleyerek sağlık ekiplerinin yanına götürmüş ardından olay incelemenin yanına gidip bir şeyler söylemişti. DNA örneği alınsa bile adamı tanımıyorduk evet yüzünü görmüştüm ama ne ismini, ne oturduğu yeri, ne yaşını kısacası dış görünüşü dışında elimizde herhangi bir şey yoktu. Bir süre sonra Changbin işimizin bittiğini söylemişti. Kolumla ilgilenen görevliye teşekkür edip Changbin'in arabasına doğru ilerledim. Arabaya bindiğimizde ikimizde sessizdik. Sessizliği bozan Changbin oldu.
"Sana tek başına girmemeni söylemiştim Jisung"
"Biliyorum, özür dilerim"
"Özür dileme sen özür dilediğinde kendimi garip hissediyorum"
Gülümsedim. Changbin ile uzun zamandır tanışıyorduk. Her zaman yanımda olmuş kötü zamanlarımda hep beni neşelendirmeye çalışırdı.
"Güldüğünü görmeyeli uzun zaman oldu Sung"
"Her gün sayısız ceset ve yaralı insan göriyorum nasıl gülebilirim"
"Sen böyle diyince aklıma şey geldi 'Ben imamım gülemem' "
İkimiz de gülmeye başladık.
.
.
.Sabah yine büroya gelmiştim dünkü olaydan sonra akşam gözüme uyku girmemişti. Şuan ise resmen ayakta uyuyordum. Odama girip eşyalarımı bıraktıktan sonra aşağıya inip kendime bir kahve aldım. Odama geri çıkıp masamın üstündeki isimsiz dosyada gözlerimi gezdirdim. Dış görünüşünü biliyordum ama elimde başka bir şey yoktu. Bir süre dosyayı inceleyip kaçırdığım bir ayrıntı olup olmadığına baktım. Yoktu hiç bir ayrıntıyı kaçırmamıştım. Çalınan kapı ile kafamı dosyadan kaldırdım.
"Gir"
İçeriye giren Chan ile oturduğum yerde dikleşip tamamen ona odaklandım.
"Bir sorun mu var Chan?"
"Jisung yine oldu"
"Ne oldu"
"Aynı yerde aynı saatte 7 ceset"
"7 CESET Mİ?!"
"Evet, 7 ceset ve sırtlarında yine rakamlar var"
"Hangi rakamlar?"
"Jungwoo fotoğraflarını atmıştı"
Hızla çekmecemden kağıt kalem çıkarıp Chan'ı dinlemeye başladım.
"Belli bir sırası var mı bilmiyorum a-"
"En soldakinden başla"
"Peki, 15, 6, 6, 14, 17, 18... bir dakika son cesette w harfi var"
"İp ucu bırakmış orospu çocuğu"
"Ne yapıyorsun Jisung?"
"Katil cesetlerin üstüne sayılar yazıp bize mesaj bırakıyor psikopat"
"Ne!"
"Bu katil daha önce uğraştıklarımızdan çok farklı Chan"
"Fark ettim"
Kağıdın üstüne son harfide yazdığımda kalemi çok sert olmayacak şekilde masaya bıraktım.
"Çıktı mı?"
"Lee Know"
"Lee Know mu?"
.
.
.Selammmmmm
Nasılsınız
Umarım iyisinizdir biraz kısa bir bölüm oldu ama aklıma yazacak bir şey gelmedi maalesef umarım beğenirsiniz
İYİ OKUMALAR ❤️🐿️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me or kill me
FanfictionDedektif Han Jisung açılan yeni cinayet dosyası ile başa çıkamaz hale gelmişti. Bu işin peşini bırakmayı düşünmüyordum fakat bu iyi bir karar mıydı?