Soğuk, parmaklarını hissizleştirecek kadar içine işlemişti.
Hafif yağan yağmur öndeki saçlarını alnına yapıştırmıştı.
Parmaklarını yavaşça hareket ettirdi.
İki damla yaş gözlerinden yanaklarına doğru süzülmüştü.
Ağlamak için güzel bir günü seçmişti; bulutlarda ona eşlik ediyordu.
Parmaklarını biraz daha zorlayarak, ince hırkasının cebinden telefonunu ve kulaklığını çıkardı.
Küçük kulaklıkları kulağına yerleştirdi. Müzik açmadı, öylece bekledi. Boğuk gelen yağmur sesini dinledi. İşte, bu yüzden şarkı açmadı. Çünkü gerek yoktu. Yağmur ona en güzel şarkıyı söylüyordu zaten.
Yağmur yağıyor, yağmur yağıyor, her şey berbat durumda.
Hızlanmaya başlayan yağmur, şarkısını daha hiddetli söylemeye başladı.
Boğazı iğnelenmeye, karnı ağrımaya, oturduğu kaldırım taşı ona daha sert gelmeye başlamıştı.
Ayağa kalktı. Yavaş yavaş yürümeye başladı. Nereye gittiğini bilmiyordu. Düşünmemişti. Ayaklarına güveniyordu.
Telefonunu çıkarıp aylardır dinlediği tek şarkıyı açtı.
"Silent Cry"
Bu kadar umursamaz olmana gerek yok.
Gülümsüyorum ve seni duyuyorum.
Hep 'iyiyim' diyorsun ama kalbinde hıçkırdığın her şeyi görebiliyorum.
Bir yaş daha düştü sol gözünden. İyiydi, ama iyi değildi.
Yağmur artık bardaktan boşalırcasına yağıyordu. kafasına düşen sert damlalar başını ağrımaya başlamıştı bile.
Bedeni buradaydı ama ruhu boşluktaydı. Tüm olumlu duyguları da ruhu gibi ona ihanet edip gitmişti.
Sadece sessiz çığlıkları duyabiliyorum. Saklanıyordun. Sessiz çığlıklar.
Şarkı onu adeta daha çok ağlamaya teşvik ediyordu.
Bağırmasını, sesini birilerine duyurmasını, kendini fark ettirmesini istiyordu.
Ama kız alışmıştı içine içine ağlamaya, hıçkırıklarını susturmaya.
Anlık olarak düşüncelerinden sıyrılıp etrafına bakındı. İlk oturduğu yerden çok uzaklaşmıştı.
Sanırım artık ayaklarına güvenmiyordu.
Durdu. Olduğu yere çöktü ve bağdaş kurdu.
Zihnimin diğer tarafında kayboldum, o yüzden artık yorulmuyorum.
Kendi kendine gülümsedi. Şarkı haklıydı. Artık yorulmuyordu.
Kendi kendime konuşmaya alışkınım.
Bu sefer sesli bir kahkaha attı. Yeniden haklıydı. Kendinden başka konuşacak kimsesi yoktu çünkü. Anlayan kimsesi yoktu.
Acı çeken bir tek sen olma, bana sessiz ağlamanı ver. Bende sesinle ağlarım.
Düşündü, birileri... Olsaydı belki... Böyle olur muydu?
Olurdu.
Çünkü kimse olmazdı. Olmayacaktı.
Sessiz sesini dinleyeceğim.
.
.
.Benden sessizce sakladığın göz yaşlarını gösterebilirsin.
.
.
.Parlak bir gölgenin ardında karanlık bir gölge yakalayabilirsin. Saklanma.
Sadece sessiz çığlıklarını duyabiliyorum. Saklanıyordun. Sessiz çığlıklar.
Benden sessizce sakladığın göz yaşlarını gösterebilirsin.
Kendi kendime konuşmaya alışkınım ve şimdi bana anlatacak mısın?
Hasta olan tek kişi sen olma.
Sessiz Çığlıklar.
Biten şarkıyı başa almak yerine yaklaşık bir saattir, dünyanın sesini bastırarak sadece şarkıya odaklanması sağlayan kulaklığını çıkarttı ve ayağa kalktı.
Rotasını ev olarak belirledi.
Aylak aylak yürürken yüzünde garip bir sırıtış belirdi. Eve gidince hiç bir şey olmamış gibi rol yapmaya devam edecekti.
Böyle giderse bir iki yıla 'en iyi oyuncu' ödülünü alacaktı.
Sesli bir şekilde kahkaha attı. Ellerini cebinden çıkardı ve yağmurla ıslanan yüzünü sildi.
Arada bir gelip giden olumlu duyguları, az önce tekrar uğramıştı.
Milyonuncu kez aynı düşünceyi kafasından geçirdi.
'İyi tarafından bak. Bu da geçecek. Hiç bir şey sonsuza kadar sürmez. Sen yeterki bardağın dolu tarafını gör...'
.
.
.On dakikadır evin dış kapısı ile bakışıyordu. İçeri girmek onun için, gece uykusundan kalkıp tuvalete gitmek kadar zor bir şeydi.
Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı ve hızlı bir hareketle zile bastı.
Kapıyı açan annesini es geçerek direkt içeri girdi. Odasına gitti ve kapıyı kapattı.
Aldığı derin nefesi sonunda bıraktı. Kapıya yaslandı. Aşağı kayarak yere oturdu. Günün sonunda yeniden odasındaydı.
Her sabah gözlerini isteksizce açtığı, her gecede bıkkınlıkla kapattığı odasındaydı.
Soğuk etkisiyle uyuşuk olan parmaklarını ıslak saçlarına geçirdi.
Hayır. Tekrar ağlamayamazdı. Şimdi zamanı değildi. Dolmaya başlayan gözleri, beynin ona verdiği emirlere inat bir kaç damla bırakmıştı.
Biraz daha bu pozisyonda durursa daha kötü olacağını ön görerek yerden kalktı. Üstünde ki ıslanmış kıyafetlerden kurtulup sıcak pijamalarını giydi.
Tek hamlede yorganın altına girdi. Çenesine kadar çekip cenin pozisyonu aldı, bir nebze de olsa ısınmak amacıyla.
Uyku ile uyanıklık arasında ki ince ama bir o kadar da tatlı çizgide gidip geliyordu. ağır basan taraf yorgunluk olmuştu.
Bir sabaha daha isteksizce günaydın diyecek, bir geceye daha bıkkınca -iyi olmasa bile- iyi geceler diyecekti.
Kendini tamamen uykunun kollarına bıraktı.
~ ~ ~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝕊𝕚𝕝𝕖𝕟𝕥 ℂ𝕣𝕪
أدب الهواةHiç beklemediğim anda durdu. Olduğu yere bağdaş kurup oturmuştu. Önce sesli bir kahkaha atmış sonra da bağıra bağıra ağlamaya başlamıştı. Çattığı kaşları, soğuktan kızarmış burnu ve yanakları... Dayanamadım gitmek istedim. Yanına gidip ruhunda açıla...