Koşarak geldiğim yolu geri dönmeye niyetlenmiştim ki ön sıralarda oturan kızlardan biri beni durdurdu.
"Hey, bekle bir dakika. Sen Bang Chan' ın kardeşisin öyle değil mi?"
Abim okuldan geçen sene mezun olmuştu. Ama kızlar anlamadığım bir şekilde peşini asla bırakmıyordu. Beni ya da arkadaşlarımızı rahatsız ederek sosyal medyasını almak istiyorlardı. Diğerleri vermese bile, ben bazen içimdeki kötü kardeş enerjisine sahip çıkarmayıp güzel kızlara hesapları veriyordum. Genellikle de aynı günün akşamına evde dayak yiyordum.
Ama bu kızı daha önce görmemiştim ve dayak yiyemeyecek kadar hastaydım. "Evet, öyleyim ama-"
"Bana bak gerizekalı hemen kolyemi geri ver."
Lafımı tamamalayamadan sınıfta bağıran kıza döndüm. Boya olduğu belli olan sarı saçlarını savurarak bağırmaya - küfretmeye - devam ediyordu. Bağırdığı kızı göremiyordum ama sanırım oturuyordu.
"Ne yapayım ben senin kolyeni? Uyuyordum görmedin mi?"
Tanrım... Sesi ne kadar melodikti. Şarkı söylediğine eminim. Sesin sahibini görmek için kapıdan uzaklaşarak, sınıfa bir kaç adım daha girdim.
Umarım gördüklerim hayal değildir. Sesin sahibi... Meleğim. Mideme heyecan krampları girmeye başlamıştı şimdiden.
"Görmedim tabi! İşim gücüm yok seni mi izleyeceğim. Geri ver artık şunu sevgilim aldı onu bana!"
Meleğim sakince yerinden kalktı ve kafasındaki kapüşonu çıkardı. "Kolyen bende değil. Madem sevgilin aldı, git yanına kaybettim de bir daha alsın. Seversin sen birilerine para harcatmayı."
Tüm sınıftan minik bir kahkaha koptu. Sarışın kız öyle öfkelenmişti ki hiç bir şey söyleyememişti. Meleğim yavaş yavaş yürüdü. Yürüdü ve yanıma geldi. Tam önümde durdu. "Çekilir misin?"
"Ne?" Anlamamıştım. Neden çekilmemi istedi? Cebinden çıkardığı buruştulmuş mendilleri gösterdi. "Çekilir misin artık? Yoksa çöp yerine senin üstüne mi atayım bunları?"
O an fark ettim arkamda çöp kutusu varmış. Tüm sınıf sonunda bizi izlemeyi bırakıp kendi işlerine geri döndüklerinde bende tekrar kapının önüne geçtim. Gözlerimi ondan alamıyordum, büyülenmiş gibiydim. O kadar güzeldi ki. Hala onu izlediğimi gördü ve yanıma geldi. Tanrım, biraz daha yaklaşırsa düşüp bayılacağım sanırım.
"Sen iyi misin? Yüzün kıpkırmızı olmuş."
Söylediği şeyle ellerim yanaklarıma gitti. Sanırım ateşim vardı; ya da utandığım için kızarmıştım-
"B-ben hastayım biraz. Ondan oldu sanırım."
"Çok kötü görünüyorsun. Revire kadar yardım etmemi ister misin?"
Normalde fırsatçı biri değilimdir ama şu an hayır dersem gece pişmanlıktan uyuyamam. "İ-iyi olur aslında. Bayılıp kalmak istemiyorum."
Şakayla karışık gülünce o da güldü. Hızlanan kalbim artık daha rahattı. Ama yinede kekelemeden duramıyordum. Umarım yanlış anlamamıştır. Tanrım. Umarım bunu hasta olmama bağlamıştır.
Beraber yürümeye başladık. Sohbet açmam lazım. Konu bulmalıyım ki en azından bir iletişimimiz olsun. Ben kara kara düşünürken Meleğimin o güzel sesi beni uyandırdı. "Adın ne?"
"Jisung, Bang Jisung. Senin?"
"Bang Chan' ın kardeşi misin!?"
Şaşkınlıkla soruma soruyla karşılık vermişti. Belki bunu kaldırabilirdim. Ama abim ne zamandan beri bu kadar popüler olmuştu!?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝕊𝕚𝕝𝕖𝕟𝕥 ℂ𝕣𝕪
FanfictionHiç beklemediğim anda durdu. Olduğu yere bağdaş kurup oturmuştu. Önce sesli bir kahkaha atmış sonra da bağıra bağıra ağlamaya başlamıştı. Çattığı kaşları, soğuktan kızarmış burnu ve yanakları... Dayanamadım gitmek istedim. Yanına gidip ruhunda açıla...