Bölüm 2: Bakire

25 3 2
                                    

Hekate, kardeşi Paris'i uyuttuktan sonra odasına girdi ve elindeki şamdanı masanın üzerine bıraktı. Elbisesinin iplerini çözdüğü sırada kahyası içeriye girdi. "Efendim, sizi kontrol etmeye geldim. Yardım edeyim mi?" Hekate, kahyasının nazik teklifine gülümseyerek reddetti. "Pijamalarımı çıkarabilirsin ama." diyerek dolabını gösterdi. Kahya, hemen dolaba gitti ve temiz bir pijama çıkardı. Hekate'nin pijamayı giymesine yardım ettikten sonra Hekate'yi sandalyeye oturtup saçlarını taradı.

"Efendim, yarın Bran Şatosu'na gidiyor musunuz?"

"Gideceğim sanırım. Aslında emin değilim fakat Paris'e söz verdim. Ne kadar heyecanlandığını görmen lazımdı Amanda." Aynadan kahyasına baktı. "Amanda, sen buranın yerlisisin. Buraya gelenler hakkında bir dedikodu duymuş olman lazım. Var mı hiçbir söylenti?"

Amanda, duraksadı; ardından o da aynadan efendisine baktı. "Sadece halk biraz korkunç ve soğuk olduklarını düşünüyor. Pek konuştuklarını duyan olmamış. Kendi aralarında başka bir dil konuşuyorlarmış ama bizim dilimizi de biliyorlarmış."

"Peki başka? Kaç kişilermiş mesela? Hiç benim yaşlarımda bir kız var mıymış?

"Sekiz kişilermiş sanırım, iki tanesi kız. Ancak kızlar ikizmiş galiba. Siz ne düşünüyorsunuz efendim?"

Hekate duraksadı. Saçını taramayı bitiren kahyasını izlerken bir süre sessiz kaldı. "İtiraf edeyim, normalde umurumda olmazdı. Ancak Paris için onları buraya davet edeceğim." Elinden tutup onu yatağa yatıran kahyasına bakarak söylediği sözler kahyasını gülümsetmişti. "Efendim, eminim ki sizler için de iyisi olacak. Kardeşiniz Paris için bu kadar çok çabalamanız beni size hayran bıraksada kendiniz için de aynı çabayı verseniz güzel olur."

"Ne demek istiyorsun Amanda? Kendime zaten yeteri kadar çaba vermiyor muyum?"

"Afedersiniz efendim, sizi sinirlendirmek istememiştim." diyerek eğildi yavaşça kahya. "Demek istediğim şuydu, çok çalışıyorsunuz. Bu sebep yüzünden yemeklerinizi geç yiyorsunuz. Ayrıca geç vakitlerde yatıyorsunuz. Uzun zamandır da sizi birisiyle görmedim. Bundan bahsediyordum."

Hekate, kahyasının ne demek istediğini anlamıştı. Haksız da sayılmazdı. Kardeşi için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Kardeşini düşünmekten kendini heba etmişti. "Anlıyorum Amanda. Teşekkür ederim beni düşündüğün için." diyerek gülümsedi. Kahyası o an da, hızlı adımlarla yanına gelerek elini tuttu. Hekate şokla Amanda'ya bakıyordu. "Bu kabalığımı bağışlayın efendim. Ancak sizin de insanlarla iyi ilişkiler kurmanızı, bu şatodan daha sıklıkla çıkmanızı istiyorum. Sizin için endişeleniyorum. Lütfen efendim, sağlığınıza daha dikkat edin ve sosyal olmaya çalışın. Her geçen gün çöktüğünüzü görebiliyorum."

Hekate'nin kalbi hızla atarken kafasını yere eğmiş olan kahyasına şaşkınlıkla baktı. Birkac dakika sessizlikte öylece durdular. Ardından Hekate, Amanda'nın boynuna nazikçe sarılarak ona söz verdi. "Söz veriyorum Amanda, kendime daha dikkat edeceğim ve seni endişelendirmeyeceğim." Amanda, bu söz karşısında sevinirken kesik kesik nefesler aldı. Ardından odadan çıkarak efendisine "İyi geceler." diledi. Kapıyı kapattığında hızla çarpan kalbinin üzerine elini koyarak uzun, karanlık kolidorda ilerledi.

𖤣𖥧𖥣𖡡𖥧𖤣

Kalbindeki ani acıyla duvara yaslandı ve bir süre derin nefesler alarak gözlerini sıkı sıkı kapattı. Birkaç dakika sonra bu ani acısı gittikten sonra eteklerini toplayıp yürümeye devam etti. Uzunca ahşaptan yapılma kolidorun üzerine serilmiş kadife yeşil renkli halının üzerine oturan ikizine baktı, kolundan tuttu. İkizi ona şaşkınlıkla bakarken, o ise sadece sessiz olmasıni söyledi ve peşinden ikizini de sürükledi. Ardından genişçe bir kapının önünde durup kulaklarını dayadılar. İçeriyi dinlemeye çalışıyorlardı. Ancak içeride olanlar o kadar kısık sesli konuşuyordu ki bir an odada kimse olmadığını düşünmeye başlamıştı. Fakat içeriden bir tokat ve çığlık sesi gelince yerlerinde kaldılar. Babası olacak adam, içeride ablasına tokat atmıştı. Neden attığını bilmiyorlardı ancak ablası böyle odada, babasına bağırıp bir şeylerin aptalca olduğunu söyleyip duruyordu.

"Geliyorlar, saklanalım." diyerek ikizini çekiştirdi diğeri. Kolidorda hızla koşup anîden yön değiştirerek kendilerini başka bir kolidorda sakladılar. Biraz sonra da ablası, arkadasında bir hizmetçi ile ağlayarak ilerledi. İkizler, tam ablalarının peşinden gidecekken babalarının kolidorda yankılanan sesini duydular. "O ikizleri akşama hazırlayın. Aile toplantısı var." diyerek kahyaya söyledi. İkizlerden birisi kaşlarını çatarken diğeriyse "Gel, buradan gidelim." diyerek başka bir kolidora saparak ablasının odalarına ulaştırlar.

Derin nefesler alarak kapının kolunu tutan minik ikizler, ablalarına baktı. Yatağa oturmuş ağlıyordu. Ellerini yüzüne kapatmış, Tanrı'ya dualar ediyordu. İkizler, sessizce ablalarını izlerken ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Babaları pis, acımasız bir herifin tekiydi. Bencildi. Kendi çıkarları için ailesine zarar verebilecek türden bir kişiliği vardı.

"Sizin burada ne işiniz var?"

İkizler, durdukları yerden sıçrarken hızla odaya girip, kapıyı kapattılar. Başları önlerinde, endişeyle ablalarına bakıyorlardı. "Abla ağlama lütfen." dedi Vanitas. Yanındaki Angeline endişeyle bir kendisine bir de ablasına bakarken.

"Sizin buraya geldiğinizi görürlerse çok kötü olur. Lütfen gidin." diye yalvardı kızcağız ikiz kız kardeşlere. "Gidicez ama bir şartla. Bize ne olduğunu anlat." dedi Angeline hızla. Ablası duraksadı, ardından derin bir nefes alarak kardeşlerini yanına çağırdı ve fısıldayarak onlara olanları anlattı.

"Babam, yarın beni almaya geleceklerini söyledi. Ancak kimin nesi olduğunu bilmiyorum. Bildiğim tek şey buraya tekrar gelemeyeceğim."

İkizler, dehşetle ablalarına bakarken Vanitas konuştu. "Bu mümkün değil. Belki başka bir şeydir. Belki evleniyorsundur?" Angeline, ikizine hak vererek gülümsemeye çalıştı. "Aynen, evlendiriyor olabilir."

"Ah tatlılarım." diye sıkı sıkı sarıldı ablaları. "Ne kadar masum, ne kadar iyimsersiniz. Ama hayır, evlenmiyorum. Eğer evlenseydim hazırlıklar şimdiye bitmiş olurdu. Ama ortada hiçbir şey yok." Sonra tereddüt ederek konuşmaya devam etti. "Daha dün, babamın gelen arkadaşını hatırlıyor musunuz? O adamla babamı konuşurlarken duydum. Ayin, şeytan, büyü gibi şeylerden bahsediyorlardı. Hem de bunları büyük bir heyecanla dile getiriyorlardı. Babam, dün o arkadaşına sevinçle "elinde bir bakire" olduğunu söylemişti. O bakire benim, buna adım gibi eminim."

İkizler, oldukları yerde çakılırken ablaları ağlamaya devam ediyordu. Ne diyeceklerini bilmiyorlardı. İkisininde içinde bir tiksinti, bir öfke ve üzüntü vardı. Canlarından çok sevdiği ablaları bir ayine mi kurban gidecekti? Babaları bir şeytana mı tapıyordu? Ablası eğer gidecekse babaları onlara ne yapardı? Anneleri bundan birkaç yıl önce babalarının şiddeti yüzünden hayatını kaybetmişti. Şimdi de ablaları mı gidecekti? Angeline'nin midesi bulandı, kusmamak için kendisini zor tuttu. Vanitas ise sadece öfkeyle yere bakıyordu.

Birkaç dakikanın ardından ablalarının zorlamasıyla odadan çıktılar ve kendi odalarına geldiler. Ablalarını kurtarma şansları yoktu. Hâlâ yaşları fazlasıyla küçüktü ve biliyorlardı ki ablaları giderken onlar odalarında kilit altında olacaklardı.

...

Merhaba.

Umarım ki bölümü beğenmişsinizdir. Gecenin bir köründe aklımın yarısı bir karış havada yazdım :"")))

 Gecenin bir köründe aklımın yarısı bir karış havada yazdım :"")))

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oy vermeyi unutmayınız!♡

Belief | HyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin