Bölüm 6: İblis ve Cadı

14 4 2
                                    

Christopher, yanında bir insanın varlığını hissetmesiyle uyandı. Kapının yanına baktığında uzun boylu, siyah uzun saçlı bir erkek görmesiyle şaşırdı. Üzerinde kahya kıyafetleri vardı.

"Günaydın efendim. Ben James. Efendi Paris'in isteği üzerine sizlere yardım etmekle görevlendirildim."

Christopher anlık olarak heyecanlanarak "Sen Paris'in kahyası mısın?" diye sordu. James kafasını salladı ve Christopher'a doğru ilerledi. Yataktan kalkmasını sağladı ve önünden yürüyerek onu lavaboya doğru götürdü. "Efendi Paris'i uzun zaman sonra ilk defa böyle görüyorum. Sizi sevmiş olmalı. Yoksa kahyasını pek paylaşmayı sevmez. Açık konuşmak gerekirse benden bunu istediğinde çok şaşırdım efendim."

Christopher, yüzünü yıkadıktan sonra James'in verdiği havluyu aldı ve onu takip etmeye devam etti. "Efendinin benden hoşlandığını mı düşünüyorsun?" Neden böyle bir şey sorduğunu merak ederken James ona döndü. "Evet, öyle düşünüyorum. Çünkü Hwang ailesi biraz bencildir. En azından şuanki efendiler öyle. Özellikle kendilerine ait şeyler konusunda. Mesela benim gibi. Gerçi istesem bile efendi Paris'ten ayrılamam."

"Neden ki?" diye sordu Christopher. Bunun altında şüpheli bir şeyler olduğunu düşünüyordu. Zaten James'in söylediğiyle de bunu onaylamış oldu. "Üzgünüm, bundan bahsetmemem gerekirdi. Lütfen unutmaya çalışın efendim."

𖤣𖥧𖥣𖡡𖥧𖤣

Paris, yemek salonuna indiğinde herkesin toplanmış olduğunu görmüştü. Yemek salonuna son gelen kişi olduğu için bütün bakışları üzerine toplamıştı. Özür dileyerek sandalyesine oturduğunda karşısında oturan Christopher ile göz göze gelmişti. Ne yapacağını bilemediği için hemen gözünü kaçırmış ve yemeğine odaklanmıştı.

"Bir kere de geç kalmasan Paris'im."

"Özür dilerim, dedim ya Hekate."

"Yine de şu huyundan vazgeç."

"Öyle bir huyum yok." Hekate'nin son zamanlardaki davranışı Paris'i sinirlendirmeye başlamıştı. Şimdi ise misafirlerin yanında kendisini azarlaması onu utandırıyordu. Yemeğinden kafasını kaldırmamaya özen gösterdi.

Christopher, boğazını temizleyerek ikilinin dikkatini çekmeye çalıştı. Başarılı da olmuştu. "Bunu yemekte söylemek istemezdim. Ancak hazır vaktimiz varken söylemeye karar verdim." Bütün bakışlar Christopher'ın üzerindeydi. Felix ve Vanitas bile dikkatle ona bakıyor, ne diyeceğini merak ediyorlardı.

Bir an da gözü Paris'e döndü, ciddi bir ifadeyle sordu. "Bizim şatomuza gelmek ister misin? Sana bir oda veririz, can sıkıntın gider. Seninle konuşmak isteyecek bir sürü kişi var şatomuzda."

Odaya bir sessizlik çökmüştü. Kimse böyle bir teklif beklemiyordu. Christopher'ın üzerinde olan bakışlar yavaşça Paris'e dönmüş, cevabını bekliyorlardı.

Paris, Hekate'ye baktı.

Hekate'nin suratında şaşkınlık vardı. O da merakla kardeşine bakıyordu. Paris, derin bir nefes aldı. "Peki ya ablam? O yalnız mı olucak burada?" diye sordu sonunda. Christopher, kaşlarını çattı. "Gelse güzel olurdu. Ancak ilgilenmesi gereken kocaman bir şato ve bir yığın işi vardır." dedi sert bir dille. Felix ise hemen alttan Christopher'ın ayağına basmıştı. Fakat Christopher bunu görmezden gelmişti.

Paris, ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Içinde bir korku vardı. Christopher, korkusunu hissetmişti. Bu yüzden Vanitas'a döndü ve imalı bir bakış attı. Vanitas, Christopher'ın sözünü ikiletmeden Paris'e döndü. "Ablan için endişeleniyorsan buna gerek yok. Ben ve ikizim burada kalabiliriz. Ablana arkadaş oluruz. Tabi kabul ederse." Son cümlesini kısık söylemesine rağmen yine de duyulmuştu. Hekate, bir şey demedi; Paris'te sessiz kalmaya devam etti.

Belief | HyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin