1.Bölüm

323 45 58
                                    



Sarı bandanasını bir türlü bağlayamamıştı. Birkaç tutam da saçını serbest bırakmak niyetindeydi. Yabancı mecmualarda kadınlar öyle bağlamıştı, güzel görünüyordu. Hatta saçlarının arkasını balon gibi kabartıyorlardı da elinde gerekli alet edevatı yoktu. ''Aman,'' dedi Feraye bandanasını çözüp aynalı konsolunun önüne koyarken. ''Sanki onlar kendisi mi takıyor cicim?''

İki tane kıstırmalı toka aldı kutusundan. Saçının önüne gelen tutamlarını geriye tutturdu. Kaşlarını taradı bir güzel. Yeterli. Yanaklarına pembemsi bir renk kondurdu, azıcık. Yeterli. Limon sarısı elbisesinin belindeki kurdelesini bir kez daha bağladı. Düğmelerinin kapalılığından emindi. Kolsuz ve kalın askılı yazlık, efil efil bir elbiseydi. Beline kadar pek dar, belinden aşağısı da biraz genişti. Üzerinde beyaz puantiyeleri mevcuttu. Beyaz yakalarını eliyle bir kez daha düzeltti. Giyimine kuşamına pek önem veriyordu. Mehveş'e vaktiyle Paris'ten ısmarlattığı parfümünden boynuna ve bileklerine sıkıverdi. Pabuçlarını da giyinip çantasını da koluna taktı öyle indi aşağıya.

Hususi misafirlerin ağırlandığı katta; annesini, Nalan ablasını, Mehveş'in annesi Naciye Teyze'yi, Hasan Amca'nın eşi Şükran Teyze'yi ve terzi Hikmet Teyze'yi gördü. Akşam ki davet için kıyafet provası alıyorlardı. Kendisinin fark edilmemesini umarak sessiz adamlarla girişin merdivenlere yöneldi bile. Bundan sonrası pek huzurluydu. Bahçe kapısı da açıktı, sırıtarak çıktı evden. İstikameti Saatli Meydan'dı. Bilhassa mahalle aralarından değil de daha merkezi konumlardan yürüdü. Hızlıydı Feraye, on beş dakikada varmıştı bile.

''Feraye!'' diye seslendi kemik güneş gözlüğünün arkasından Leyla. ''Buradayız!''

Pastanenin ön bahçesinde oturan arkadaşlarının yanına geldi Feraye. Kızlarla öpüşüp boştaki sandalyeye oturdu. ''Erkencisiniz,'' dedi Feraye Mehveş'in uykulu halini görünce. ''Zannımca sabaha kadar beşik salladın kuzum?''

''Keşke... Lakin çocukların imtihanlarını okumaktan gece uyuyamadım. Gözlerim korkunç değil mi?''

''Hayır,'' dedi aynı anda Feraye ve Leyla!

''Yalancılar!'' dediğinde iki kız yine reddetmişti.

''Hemşireciğim sen kendini felakete inandırmışsın. İyi görünüyorsun dediğimize hayatta inanmazsın ki!''

''Feraye'ye bir güzellik gelmiş ama,'' dedi Leyla Feraye'nin cümlesi üzerine. Burnunu yaklaştırıp kızın üzerini kokladı. ''Aman Allah'ım, süsü cilası da üzerinde!''

''Aman,'' dedi Feraye. ''Kırk yılın başında gezmeye gideceğiz diye süslendim. Çok mu gördünüz?'' Kızlar üzerine gitmediler Feraye'nin. Mehveş gözaltlarına elleriyle masaj yaptığından olsa gerek çok da umursamadı. Leyla ise gözlüğünün arkasına sığınıp bahriyelisinin yollarını gözlemekteydi. Pastanede de yabancı bir müzik çalmakta, birer bardak çay sipariş etmişlerdi. Feraye'nin ricası vardı: ''İki adet karanfil rica edebilir miyim?''

Kızlar çaylarını kibar kibar içerken arabasını sağa yanaştıran İlhan Kerem'i görmüşlerdi. ''Aaaa geldiler!'' dedi Mehveş. Gözaltı masajını bir yana bırakıp at kuyruğu yaptığı saçlarını sıkılaştırdı. Feraye, park edilen arabadan inenlere bakmaktaydı. ''Cahit gelmemiş mi?'' demişti Leyla. Feraye ise arabaya bakmayı kesmişti. Lüzumu yoktu bakmasının. Garsondan hesabı istemişti. Cüzi bir miktarı masaya bırakmıştı.

Beyler pastaneye gelmeden kızlar çıkmıştı. Mehveş ''Hoş geldiniz,'' deyince Samet hemen ''Hoş bulduk.'' demişti.

Leyla, İlhan ile sarıldıktan hemen sonra ''Cahit nerelerde? İstanbul'a gelince unuttu mu bizleri beyefendi?'' deyivermişti.

Şark EkspresiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin