Giriş

541 44 38
                                    

Berjerinin kıyıcığa oturmuş, saçlarını da sağ omzuna toplamış ve işlemeli tarağıyla en tepeye çıkmakta olan güneşi seyrediyordu. Muhtemelen annesinin Beyoğlu'ndan aldığı Mavi Işıklar grubunun plağı çalıyor. İyi Düşün Taşın, parçanın adı. ''Aman!'' diyor Feraye tarağını pirinç karyolasının üzerine atarken. ''Bunlarda sanıyor ki şarkıyla türküyle beni kandırıp kararımdan geçirecekler. Ne münasebet efendiler! Kararttım ben gözümü!''

Aynasına bakıyor bu defa. Elleriyle saçlarını topuz yapıyor, serbest bırakıyor. Güzel bir fön tarağıyla taraması icap eder gibi görünüyor. Parmaklarını saçlarının diplerine değin sürüyor ve dalga dalga hacimlendiriyor. Uçlarına da bigudi sararsa, düşündeki görüntü güzel olacak.

''Feraye! Ben geldim!'' diyerek odasına pat diye dalıveriyor Mehveş. Feraye gözlerini deviriyor. ''Nerede kaldın kuzum? Haber verseydin bari gecikeceğini. Bilirsin hiç hoşlanmam bekletilmekten.''

''Kızma hemen, yolda birkaç ahbabımla karşılaşınca lafa tuttular. Fayton da geçmeyince... Yürümek durumunda kaldım.''

Bantlı siyah babetlerini çıkarıp Feraye'nin yatağına uzanıyor Mehveş. Feraye ahbap kelimesinde takılı.

''Kimleri gördün?''

''Annemin terzisi pek tabii! Bana kıyafet ısmarlamış, gelip de bir deneyecekmişim. Paris'ten yeni kumaşlar getirmiş hususi olarak. Ferayecikle annesi Münevver Hanım'a da söyleyiver dedi.''

''Aman,'' dedi Feraye gene. ''Madamın getirdiği kumaşları Anadolu'nun neresinde giyeyim ben?'' Sesinin desibelini düşürüverdi. ''Annem aklı sıra beni kıyafetle tavlayacağını zannediyor. Bilerek yapmıştır.''

''Daha neler?!'' dedi Mehveş yeşil zeytini andıran gözlerini bayarken. ''Kuruntu yapıyorsun. Münevver Teyze'nin başını kaşıyacak vakti yokmuş, öyle dedi.''

''Ben dedim diyeceğimi, kefilim kelimelerime. Üç gündür odadan lüzumlu ihtiyaçlarım dışında çıkmadım. Burnumun ucunu gören beni yolumdan döndürmeye çalışıyor. Feraye de velet ya, tamam diyecek.''

''Ne var bu Anadolu da Feraye?'' dedi Mehveş yataktan kalkarak. Bağdaş kurdu ve sırtını duvara yasladı. ''Okuldayken de ille Üsküdar da çalışacağım diyordun, Zeynep Kamil de. Ne değiştirdi kararını?''

''Hizmet lazım Mehveş,'' dedi Feraye kaşlarını çatarak. ''Zeynep Kamil de meslektaşlarım çalışmakta. Onların bilgisi ve ilmi tüm İstanbul'a yeter. Oysa taşra öyle mi? Kadınları köydeki en yaşlı kişi doğurtmakta. Ben gibi diplomalı ebeler varsa ne ala! Temizlik bilgisi verdiklerine şüphe ediyorum. Kadın hastalıkları, yenidoğan hastalıkları... Neler neler var. Kadın doğum derya deniz. Diyelim ki doğumda istenmeyen bir durum gelişti, epizyotomi bilmiyorlar? Aklıma gelen en ufak şeyler bunlar. Bundandır ki karış karış Anadolu gezmek istiyorum ben. Köylere gideyim istiyorum. Kadınlara destek olayım istiyorum. Boş mu bu istekler? Anneme kalsa evde kaldım, evlenmem lazım. Evlenmeyeceğim ben, mesleğimi yapacağım.''

''Haklısın arkadaşım,'' dedi Mehveş. Sahiden hak veriyordu arkadaşına. ''Darbe sonrası ancak toplandığımız şu zamanlarda, ailen korkuyordur. Onları da anlaman gerekmez mi?''

''Abimi İsviçre'ye yolladıklarında darbe yok muydu kuzum?'' dedi Feraye. ''Valide hanım istiyor ki gözünün önünde dursun Feraye'si Durmayacaksa da evlensin, yakınına oturuversin. Kız kısmının yeri anasının yanı ya... Ne yaparsın... Ben o biçim kızlardan oluverdim.''

''Ne ayıp Feraye!? O biçim de ne demek?! Kimlerle eş tutuyorsun kendini?''

''Öyle ya,'' dedi Feraye. ''Kapatalım bu lakırdıyı. Canımı fazlasıyla sıkıyor. Akşamı konuşalım.''

Şark EkspresiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin