❀|9

197 20 3
                                    

(oy ve yorumlarınızı bekliyorum)

Jisoo,
|

Önümdeki buz dolabına umutsuzca baktım. Kır evinin minik buz dolabının içinde sadece bol bol içki ve su vardı. Karnım guruldarken bunların hiçbirinin çözüm olmayacağının farkındaydım. Elimi suya uzattım. Şişeyi kendime yaklaştırıp ambalajına uzun uzun baktım. Lakin tüm bu çabanın boş olduğunu anlayıp suyu buz dolabına geri fırlattım. Buz dolabının kapısını kapatırken yüzümü buruşturarak oflamıştım.

Kilit sesi duyduğumda kafamı dikleştirip kapıya doğru baktım. Kapı açıldığında önümde gördüğüm kişiye göz devirdim. Ona doğru yürürken o masaya yaklaştı. Elindeki poşeti masaya koydu. Bir süre bana baktı. Ben de ona bakıyordum. Aniden uyarıyı anlayıp poşete ellerimi yaklaştırdım. Poşeti hızla açıp içindekileri çıkarttım.

O kenarda durmuş izlerken ben sandalyeye geçmiştim. "İlk baştan başıma bela olacağını anlamıştım", dedim kimbap kutusunun ağzını açarken. Taehyung kenarda elini beline koymuş dikiliyordu. "Diyecek pek bir şeyin yok gibi." İç çektim. "En azından aç ölmeme izin vermedin."

"Kız kardeşinden bir haber var mı?" Sesi düz ve soğuktu.

Derin nefes alıp kimbaplara baktım. "Keşke..." Gözlerimi kaldırıp önüme diktim. "Keşke olsaydı."

Önüme geçip sandalyeyi çekti. Önümdeki sandalyeye yerleşirken onun haraketlerini izledim. Oturduktan sonra adeta sandalyeye yayıldı. "Seni daha fazla burada tutamam." Başını sandalyenin sırt kısmının üstüne yaslamış, tavanı izliyordu. "Arkadaşların sorun çıkarıyor." Saçları gözlerinin üzerini kapatıyordu, ama o kadar da değil... gözlerini görebiliyordum.

"Vefalılar", dedim mızmız bir sesle. Kimbaplardan alıp yemeğe koyuldum. "Böyle olacağını zaten bilmeliydin."

Kafasını sandalyeden aniden kaldırınca ağzımdaki yemekle donup kaldım. Ayağa kalktığında ise gözlerimi kırpıştırmaya başlamıştım. "Bu akşam hepimiz kamp ateşinin etrafında toplanacağız." Bana yarım dönüktü. Önüne bakarak konuşuyordu. "Senin de gitmen gerekiyor."

Yemeği yuttuktan sonra, "Tanrı benden yana", dedim neşeyle. Yüzümdeki gülümsemeyi gördüğünde göz devirmişti.

"Orada bugün yaşananlarla ilgili konuşmayacaksın, tamam mı?" Kaşlarını kaldırmış bana bakıp duruyordu. "Yoksa neler olacağını biliyorsun."

Omuzlarımı dikleştirip ben de meydan okurcasına kaşlarımı kaldırdım. Ve daha sonra biliyorsam ne olayım, dermiş gibi omuz silktim. "Neler olacakmış? Sen asıl kendini düşün." Poşetten çıkardığım suyu açtım.

"Biliyorsun, değil mi?" Gözlerini kıstı. "Seni bu odadan hiç çıkarmaya da bilirim."

Şişeyi dudaklarıma bastırıp azacık içtikten sonra masaya bıraktım. "Çıkarman gerekiyor ama. Yoksa kötü şeyler olur." Omuzlarımı kaldırıp indirdim. Arkadaşlarımın tam olarak olay çıkaracak türden arsız olduklarını biliyordum.

Alnı kırıştı. "Yoksa ne olur?"

Aklıma bu heykelin zengin ve başarılı bir adam olduğu geldi. Malum instagram'dan takip ediyordum, her ne kadar kendisinden çok menajeri olduğu kişileri paylaşsa da. Ve... kanun da, adalet de zengin ve güçlü kişilerin elindeydi. Maalesef. Bu durumda her türlü susturulurdum. Ne dersem diyeyim önemsiz olurdu. Boğazımı temizledim. Olay ciddileşene kadar ağzına geleni söyle, Jisoo. Omuzlarımı dikleştirdim. "Yoksa pişman olursun."

vsoo | Season of passion (Tutku mevsimi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin