Parçalı bulutlu bir hava, bulutların gölgeleri dağların üzerinde koyu bir gölgelikle ilerlerken, David koyun sürüsü ile birlikte meralardan evine doğru iniyordu. Belli ki bir fırtına geliyordu; rüzgârın topladığı bulutlar güneşin batmasından daha hızlı bir şekilde karartıyordu havayı. David, sürünün tedirgin olduğunu gördükçe daha hızlı ilerliyordu. Ancak sabah çıkmadan önce havanın parlaklığı ve tek bir bulut parçasının bile olmaması aklına gelince, duruma anlam veremedi.
Daha eve yaklaşamadan, yağmur hafif hafif atıştırmaya başlasa da henüz şiddetlenmemiş olması işleri bir nevi kolaylaştırıyordu. Ancak David'in aklından geçirmesine kalmadan yağmur şiddetlendi ve eve vardığındı üstü sırılsıklam olmuştu bile.
David, üstünü kurulanmak için tahta merdivenlerinden yattığı bölüme ulaştı. Havlu benzeri eski bir bez parçası ile kendini kuruladı ve üstüne giyebileceği kuru bir cekete arıyordu. Yattığı yer, gerçek anlamada bir oda olarak adlandırılamazdı; çünkü evleri zaten tek bir göz odadan oluşuyordu. Yukarıda yatmak için ayrılmış bir bölüm, aşağıda ise yemek yedikleri, oturdukları ve annesi ile babasının yattığı alan bulunmaktaydı. Evin genel görünümü sıcak kendi kendine yetecek şekilde düzenlenmişti. İçeriye ilk girildiğinde, kapının sağında kalan bir şömine ve üzerinden hiç inmeyen kazan, şöminenin hemen karşısında masa vardı; zaten ısınmak için herkes ateşin yanına gelirdi. Perde ile ortadan bölünen odanın diğer tarafında ise annesi ve babasının yattığı yerdi. David üzerini hızlıca değiştirdikten sonra aşağıya, sıcak çorbasını içmek hem de biraz olsun ısına bilmek için indi. Ateşin başına oturmuş ama sanki içi titriyor, ne yaparsa yapsın geçmeyen bir ürperti tüm vücudunu kaplamıştı. Bu yüzden ateşe iyi yaklaşınca annesinin dikkati çekti. "Oğlum, biraz daha yaklaşırsan yanacaksın" dedi. David, onaylar bir şekilde başını salladı; ancak, çok üşüdüğü için ateşin yanından ayrılmadan ısınmaya devam etti. İlerleyen saatlerde yatmaya gitmesi gerektiğini biliyordu, daha fazla geç kalırsa sabah erken kalkmakta güçlük yaşayabilirdi. Fakat fırtına hala devam ediyor çatıdan damlayan suyun kovaya dolma sesi gitgide artıyordu. Erken yatsa da fırtına böyle devam ederse buna pek de gerek kalmayacak gibi görünüyordu. Bundan dolayı biraz daha ısınmasında bir mahsur görmeden, gecenin ilerleyen saatlerine ateşin başında kalmaya devam etti. Şiddetli rüzgâr gücünden hiçbir şey kaybetmeden evin duvarlarını döverken David, yorgunluğuna iyice yenik düşerek sıcak ateşin başından kalkarak yatağına uzandı.
Yattığı zaman sırtındaki her bir kemik sanki tenine batıyormuş gibi bir ağrı tüm vücudunu kapladı, kendini çok hasta hissediyordu, sırtındaki ağrıdan kurtulmak için yan döndü, döndüğünde evin alt katını görebiliyor şömineden çıkan cılız alevlerin duvara düşen gölgesi ile yaptığı hareketi izliyordu ve ağrısının bir nebze geçtiğini sandı. Ağrının hafiflemesi ve günün yorgunluğu ile gözlerini yumdu.
Fakat gece ilerledikçe fırtınanın şiddeti ile birlikte David'in ağrılarda şiddetlendi. Uykuya dalmaya çalışsa da ağrıları dinmiyor, sanki dakikalar geçtikçe daha da artıyordu. Bunların yanına birde her yutkunduğunda sanki boğulmasına neden olacakmış gibi bir tıkanma ile iyice nefes alamaz hale geldi. Uykusuzluk ve artan ağrıları geceyi daha da çekilmez hale getirmişti. Sabaha karşı ağrılar tüm vücudunu kaplamıştı; David terden sırılsıklam, bilinci yarı açık bir şekilde ağrıdan inlemeye başlamıştı. Sesine uyanan babası, David'in olduğu yere çıktı ve oğlunun titreyen bedenini görünce büyük bir korkuya kapıldı. James'in "Sarah uyan!" diye bağırmasıyla, Sarah irkilerek yataktan fırladı ve hemen yukarı koştu.
David'i o halde gördüğünde olduğu yerde donup kaldı. Çünkü yıllar önce kızını kaybetmenin acısını hala üstünden atamayan yaslı bir anneydi. James, oğlunu sırtına alarak aşağı indirdi ve yere yatırdı. Ancak David tenine dokunulduğunda bile sanki yanıyordu. Bedeni titreme krizine girmiş, ara ara kasılmalar yaşıyor bazen de gözleri kayıyordu. Bu sırada annesi ve babası David'in kafasını, elini ve kolunu sabitleyip herhangi bir yere çarpmasına engel olmaya çalışıyorlar bir yandan da bildikleri kadarıyla ateşini düşürmeye çalışıyorlardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/338483060-288-k300563.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARİN
Fantasía"senin için üzgünüm. Bunu taşıyabilmeni diliyorum. Senin kadar eğitimsiz ve güçsüz birinin başına bu gelmemeliydi. Ah ama kader, senin için planlanmamış bu hediyeyi umarım taşıyabilirsin"