KADİM BİLGİ Bölüm 4

161 96 2
                                    


Son olaylarında üzerinden birkaç gün geçmişti. James, William ile sürüleri nerelerde otlatması gerektiğini, nelerin önemli olduğunu göstermek için birlikte meralara çıktılar Matthew'unda sürüsünü aldılar. Matthew ise evde kalarak, David'de göz kulak olacaktı. Sarah bahçe ile ilgilenirken David acele ile Matthew'a Cevizlik'te başına gelenleri anlattı. Matt olayları biraz düşündü ve piposundan derin bir nefes daha çektikten sonra söndürdü. Gözlerini kısmış bir şekilde dikkatlice David'in baktı.

Sıkılmış bir tonlar "Bir şeyler bekliyordum zaten" dedi. Ancak nasıl bir şey beklediğini ya da neden beklediğini söylemeden elini David'in elinin üzerine elini koydu birkaç kez baba şefkati ile vurduktan sonra "kalk evlat gidiyoruz" dedi.

David şaşkın gözlerle "nereye"

"Gidince görürsün evlat" diye cevapladı Matthew.

David üstüne kalınca bir ceket alarak Matthew ile dışarı çıktı. O sırada Sarah sebze bahçesinin ortasında elini beline koymuş bir şekilde onlara bakıyordu. İçinden yine "nere gidiyor bu çocuk" dedi. Sonra yüksek sesle bağırdı "Matthew, David nereye?"

Matthew elini havada savurarak "akşam görüşürüz"

Hava serindi. David kalın ceketine sarılmasına rağmen içi titriyor ve tedirgindi. Matthew ise aksine gayet rahat bir şekilde ilerliyor, oldukça konuşkan biri olmasına rağmen ağzını bıçak açmıyordu. Epeyce bir yol gelmişler neredeyse öğle olacaktı. David buraları pek bilmiyordu, daha doğrusu buraya köyden ve çevreden kimse gelmezdi. Herkes buraların lanetli olduğunu ve esrarengiz bir şeylerin döndüğünü söylerdi. David sonunda dayanamadı; endişeli bir ses tonuyla "Matthew tanrı aşkına burada ne arıyoruz?" diye sordu. Matthew sert bir bakış, attı sus der gibiydi, fakat David iyice yorgun düşmüştü. Sonunda sarmaşıklarla çevrili bir yere vardılar. Matthew sarmaşıkları çekerek ağzı gizlenmiş gibi duran bir mağaranın önünde durdu. Matthew "eh nihayet geldik" dedi. David boş boş Matthew'un yüzüne baktı, nereye der gibi ellerini iki yanana açtı. Matthew genç adamın kolundan tutarak sarmaşıklarla kaplı alandan içeri sokmaya çalıştı. David direnmeye çalışsa da pek de başarılı olamamıştı. David sonunda dayanamayarak bağırdı. "Matthew tanrı aşkına senin derdin ne?"

Matthew sinirli bir tonla; "asi şey, seni kurtarmaya çalışıyorum"

David kaşlarını kaldırarak "neyden?"

Mağaranın duvarında duran bir meşaleyi alıp yaktılar. Biraz daha ilerleyince mağaranın içinde birinin yaşadığı belliydi. David etrafına göz gezdirdiğinde tavandan damlayan suların oluşturduğu küçük bir havuz ve bu havuzun yanında kazan, birkaç ne olduğu pek anlaşılmayan kitap ve eski bezlere sarılan bazı bitkiler olduğunu gördü. Mağarayı aydınlatan güçlü bir ateş vardı. Bu ateşin yanında ise mağara duvarına arkası verilmiş, pek özenilmeden hazırlanılmış olan yatma yeri duruyordu. Ateşin diğer köşesinde ise başında oturabilmek yer yapılmıştı. David etrafa meraklı gözlerle bakarken Matthew oldukça rahat dolaşıyordu.

Matthew canı sıkılmış sesle "nereye kayboldu gene bu kadın" dedi. David artık hiç sesini çıkarmadan bir köşede oturmuş dinlenmeye çalışıyordu. Bu sırada mağaranın içine hızla bir baykuşun girdiğini gördüler. Baykuş şöyle bir uçup kendisi için hazırlanan tüneğe kondu. David ilk bakışta orada bir tünek olduğunu fark etmemişti. Bu sırada yaşlı bir kadın sesinin birileri ile konuşuyor ya da sanki kavda ediyormuş gibi sesi mağara duvarlarında yankılanarak kendilerine yaklaşmakta olduğunu fark etti.

David ve Matthew girişe doğru baktığında içeriye giren kişiyi gördüğü esnada, irkilerek kendini geriye attı. Tedirginlikle "aman tanrım" dedi. Gördüğü şey insan mıydı? Saçı başı dağınık, sırtında oldukça büyük bir kambur, iki büklüm yürüyen bir kadındı. Yaşlılıktan yüzü gözü belli olmayan biriydi. O sırada Matthew "tanrı aşkına teyze, neredesin sen?" dedi. David şaşkınlıktan ağzını açmış "teyze mi?"

Matthew umursamaz bir tavırla omuz silkip; "Evlat bu benim teyzem Yaşını ancak tanrı bilir" dedi.

İyide herkes Matthew'u kimsesiz biliyor, annesinin ve babasının bile bunu bildiğini sanmıyordu. Yaşlı kadın memnuniyetsiz ve hoşnutsuz bir suratla Matthew' dönerek "ne diye geldin faydasız" dedi. Hoşnutsuzluğu sesine de yansımıştı.

Matthew'da bir kahkaha atıp "senin gül cemalini görmeye geldim, teyzecim" dedi

Yaşlı kadın, David'e ters ters bakıp baştan aşağıya süzdükten sonra, "Bu balık kılçığını buraya neden getirdin?" bu sözler üzerine David bozulup, suratını astı. Ama bu acuze kadından korktuğu içinde bir şey diyemedi.

Matthew sakin bir tavırla "otur teyze otur, sana bir şey soracağız"

Yaşlı cadı da "kolaysa sorun, zor ise cevaplamam" diye terseledi.

Bunun üzerine Matthew "ona da sen karar verirsin artık"

Yaşlı cadı anlatılacak şeyi pek umursamadan "eee, iyi anlat hadi vaktim kıymetli benim" dedi.

Matthew da David'in başına gelen tüm olayları en başından anlattı. Yaşlı kadının deriden üstü kapanmış gözleri aralandı ve anlatılan şeyler karşısında sanki gözlerinden bir kıvılcım çıktı. Şaşkınlıkla David'de bakarak "o kadim hediye bu sümsüğe mi geçmiş"

David iyice bozuluyordu ve dayanamayarak "Ama Matthew, yeter" dedi

Kadın asası ile David'in kafasına tekrar vurarak "sen sus sümsük şey" dedi. Baston kafasına mıhlanmış gibi vurulunca, David kuyruğunu altına kıstırmış köpek yavrusu gibi sessizce köşesine büzüştü. Matthew bu diyaloğu sırıtarak izledi. Ardından söze girdi "Ne hediyesi teyze, bu karende kim?"

Kadın mağarayı aydınlatan ateşe bakarak anlatmaya başladı. "Eskiden, yıllar önce ben o zamanlar daha çocuktum" derken David kendi kendine mırıldanarak araya girdi. "binlerce yıl önceden bahsediyoruz herhalde" dedi. Kadın bunun üzerine David'in kafasına bir kere daha vurunca David tamamen sustu.

Ve yaşlı kadın anlatmaya devam etti. "Ben daha küçük bir kızdım beş-altı yaşlarında. O zamanın asilleri ve kilisesi korkunç bir cadı avı başlatmıştı. Suçlu, suçsuz herkes yakalanıp infaz ediliyordu. Doğudan gelen kadim bilgilerle donatılmış bir kadın vardı. Bu kadın iyilerin ve kötülerin yüzlerine baktığında onları hayvan sıfatıyla görürdü. Bir insan kendini ne kadar saklarsa saklasın bu gerçek o kadından kaçamazdı. Bu yüzden işi gerçekten ehline verirdi. Ama onu kıskanan bir sürü insan vardı. Kendini iyi gösterip halkın kanını içen bir sürü zalim vardı karende bunlardan biriydi"

David "karen kim? Dedi. Meraklı bir ses tonuyla.

"Şeytanın ta kendisi genç adam, şeytanın ta kendisi. Tanrı ile savaşa kalkan o hadsiz, kendisine inanlarla birlikte herkese zulüm etti ve bu kıyamete kadarda edecek. Ona pek çok isim verildi; Pür Kötülük. Şeytan, İblis, Azazil, Diablo ve Lucifer bilinenlerden sadece bazıları. Şimdi sana kötülüğün resmini anlatacağım iyi dinle. İşin çok zor!" dedi. Ateşe dalarak anlatmaya başladı.



BU BÖLÜM GEÇ YÜKLENDİ KUSURA BAKMAYIN.

UMARIM ZEVKLE OKURSUNUZ. YORUMLARINIZI BEKLİYORUM :)

AMA LÜTFEN KIRMAYIN BENİ, SONUÇTA İLK KEZ YAZIYORUM :D

KARİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin