"Yoo hoo hooo" dedi gür bir ses. Hayvanların, çıngırakları çınlayarak ve meleme sesleri ile bir o yana bir bu yana merada otlamaya doğru gitmeye çalışıyorlardı. William neşeli, neşeli yüksek sesle şarkı söylüyordu. "Buldum onu bırakmam, buldum onu bırakmam" diyordu. Bir taraftan da kahkaha atıyordu. Sarah dışarıya çıkarak elini gözüne siper etti. William'a doğru baktı, dudağını bükerek "garip bir genç" dedi. Elinde kovalarla dışarıya çıkan James; "bu sabah çok neşelisin Will"
William geriye dönerek "neden olmayım efendim? yağmur dindi, güneş açtı ve ayrıca sanırım aşık oldum efendim" dedi. Sesi gülüyordu tüm bunları söylerken.
James, kafasını kaşıyarak "kime ya hu? Bu ne hız"
Will de aynı ses tonuyla "koyunlara efendim, koyunlara" dedi ve sonra çok tatlı bir kahkaha daha atarak önüne dönüp yoluna devam etti.
James "ne tuhaf çocuk" deyip süt kovalarını alıp eve doğru yürüdü. O sırada David banyo etmiş ve kahvaltısını etmeye ancak gelebilmişti. James içerideki sürahiye sütleri doldururken David'e dönerek "Ooo evlat, iyice kendine gelmişsin" dedi. Sesindeki huzur anlaşılır derecedeydi. Sarah, sofrayı hazırlamaya başladığı sırada dışarıdan bir öksürük sesi gelmeye başladı. James gülerek "Bir tabak daha koyalım en iyisi, mat geldi" dedi. Kapıyı her zamanki gibi hızlıca açarak içi giren Matt'i görünce üçü de sevinmişti.
Matt yüzünde kocaman bir gülümseme ile "selam size küçük aile" derken bir yanda da sofraya bakıyordu. Sarah selamı alırken, göz ucu ile David'de bakarak "yakında büyümeyi planlıyoruz" dedi.
Herkes imayı anlamıştı. Sadece muzip bir gülümseme ile yetinilerek, büyük bir iştah ile herkes önündeki yiyecekle ilgileniyordu. David'de kahvaltısını yapıyordu ama huzurlu değildi. Sadece huzurlu gibi görünüyordu. Ailesi yeterince kötü ve zor zamanlar geçirmişti, daha da telaşlandırmamak için en iyisinin her zamanki gibi davranmak olduğuna karar verdi. Bir süre herkes günlük havadan sudan konulardan bahsetti. Kahvaltı bittikten sonra, Mat ayağa kalkarak "ben artık gideyim, sürüyü William'a verdim kendimde kahvaltı için buraya geldim" dedikten sonra sözlerine "bu Will'de pek matrak çocuk" diyerek tamamladı.
Will, hayvanları meraya salmış, sırt üstü yere yatıp kollarını başının ardına koyup ağzına da bir saman çöpü almıştı. Huzurluydu. Güzel simsiyah gözleri ile gökyüzünde ki bulutları izlemeye başladı, insana huzur veriyorlar diye düşünmeye başladı. Yanına girdiği insanları düşündü. Gerçekten bu insanlar zor günler geçirmişti ve onlara yardımcı olmalıydı. O sırada başının üzerinde bir gölge gördü "vay" dedi "yine bu muhteşem yaratık. Bu kadar güzel bir kadını çok az gördüm." Diye iç geçirdi. Daha önce onu komşu bir köyden geçerken görmüş ve oranın halkına kim olduğunu sormuştu.
Onu gördüğünde içi kıpır kıpı oldu ve doğrulup oturdu. "Selam güzellik seni buraya hangi rüzgâr attı." Yüzünde çok güzel bir gülümseme vardı dişleri inci tanesi gibiydi. Gelen Mary'di. Bu adap bilmez tavırları bir kenarıya bırakarak şüpheli bir şekilde onu süzdü.
"Bakıyorum ortama çabuk ayak uydurmuşsun" diyerek Will'in yanına oturdu.
Will omuz "silkti neden uymayım ki? gezginin oradan oraya dolaşırım sürekli arayış içindeyim, hayatım bu benim. Bu insanlarda iyi kimseler, hem bende öyle maceralar var ki. İstersen sana da bir gün anlatırım diyerek dirsek attı."
Mary, ters ters bakıp "haddini bil!" dedi.
William arsız, arsız sırıtarak "aman canım benden terbiye ne arar" Mary, Will'i sevse mi? sevmese mi? bir türlü karar veremiyordu. Onda insanı çeken gizemli bir hava vardı. Sıcak kanlı, neşeli olumlu bir yapısı vardı. Oysa kendisi şüpheci, doğduğundan beri hep bir şeyler arayan ve zaten böyle olması içinde eğitilmiş biriydi. İnsanlara güvenmeyen sürekli diken üstünde olan, arayış içinde olan biri. Sonra gök yüzüne baktı derin bir nefes verdi. Bu bıkkınlıktan verilen bir nefesti. "Arayış mı? O zaman bende mi gezginim?" dedi içinden.
Ardından Will'e döndü "aslında bende gezginim"
Will hayretle bakışlarını ona çevirdi ve heyecanla "nereleri gezdin"
Mary gözlerindeki karanlık bakışları William'a çevirdi, onu okumak istercesine gözlerinin içine baktı ve sözlerine "insanların ruhunu" diyerek devam etti. "Gezdiğim yerler, insanların ruhlarıdır" William'ın bir anlık, dudağının kenarında alaycı bir gülümseme belirdi. Kendinden oldukça emin bir tavırla "Hadi benimkinde de gezsene" dedi. Ardından hızla Mary'ye doğru yaklaştı, Mary bu cüretkâr davranış karşısında duruşunu bozmadı. Mary'ye iyice yaklaştı, nefesleri birbirine karışıyordu ve sözlerine devam etti "sana ne efsaneler anlatıyor"
Mary bu sözler karşısında William'ı tiksinti ile itti. "Haddini bil küstah, bu iki etti" dedi. Will gülerek kendini sırt üstü yere attı "demek sayabiliyorsun."
Mary hızla atına bindi. Binerken kendi kendine homurtu şeklinde "küstah, sersem, pislik" dedi Will'in her halinden eğlendiği belli oluyordu.
William arkasın seslendi "sizi seviyorum leydim."
Mary buson sözleri duymuştu içten içe Will'den hoşlanmıştı sanki Will'de bayaeğleniyordu
![](https://img.wattpad.com/cover/338483060-288-k300563.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARİN
Fantasia"senin için üzgünüm. Bunu taşıyabilmeni diliyorum. Senin kadar eğitimsiz ve güçsüz birinin başına bu gelmemeliydi. Ah ama kader, senin için planlanmamış bu hediyeyi umarım taşıyabilirsin"