"Kıyafetlerini çıkarttırıp yağmurda dans etmene neden olacak.
Çılgın hayatını yaşattıracak sana.
Ama acısını almasını da bilecek.
Tıpkı beyninde ki bir mermi gibi."
Ben Jeon Jungkook, Park Jimin'in peşinde sürünmekten hiç mi hiç utanmıyorum.
Merhabaaaa. Umarım iyisinizdir. Kitabın gidişatı hakkında sizden öneri ve yorum almak isterim. İstediğiniz herhangi bir sahne varsa özellikle. Arayı açmadan bölüm atmaya çalışacağım.
Kollarımı sıklaştırdım bırakmak istemediğimi gösterircesine. Bırakamazdım, benden gitmesine izin veremezdim. Benim onsuz bir anlamım yoktu. "Yine kullandın, söz vermiştin." "Bedenimi kontrol edemedim, elim kolum, masaya giden ayaklarım... hiçbirini kontrol edemedim üzgünüm."
O güzel, narin, minik bedeni bana dönmüştü. ince bilekleri ile boynuma dolanmıştı. Bir eli saçlarımın arasında gezinmişti Parmak uçlarına çıkarak öpmüştü beni yumuşak dudaklarıyla.
Ben onu hep tutmuştum, benden gideceğini asla düşünmemiştim.
Yanılmışım. Benden gideli aylar oluyor ve şimdi onu böyle tıpkı şuan da olduğu gibi uzaktan izliyorum.
Ruhum sancıyor, içim cız ediyordu. Göğsümü parçalayıp çıkmak isteyen bir his vardı içimde. Kendime olan nefretim kadar büyüktü ona olan sevgim. Hatta sevgim nefretimin önüne öyle geçmişti ki, kendimi affetmeyi aklıma getiremiyorum bile.
O gözleri.. o gözlerde kalmak istedim bir süre daha. Bakışlarını dansın bitiminde yere indirdi ve dans biter bitmez kayboldu ortalıktan. Yetişemedim, bulamadım onu.
Çok özlemiştim, bu özlemi o bakışlarda hissettim. Onun ateşine girmeden önce üşüdüğümü fark etmemiştim bile. Kor gibi yakan bakışları delip geçmişti beni. Ne bir öfke ne de bir nefret, geçmişten gelmiş yarım kalan bir sayfanın huzursuzluğu gibi baktı bana. O da özledi mi ki beni, o da hissettiklerimin birazını dahi olsa hissetti mi...
Madde kullanmayı bırakalı henüz birkaç ay oldu, temizlenene kadar dokunamayacağım ona, bir söz verdim kendime. Fakat o an öylesine konuşmak istedim ki onunla... en azından ismini zikretmek istedim.
Ah sevgilim, beni kederden kıvranacak hale getiriyorsun mahperim. Senin için her şeyi yaparım...Ne vardı ki bunları onun yüzüne söylemek için güçtü benim için. O güzel gözlerine değdiğim gecenin üzerinden tam 3 gece geçmişti. O mekan dışında diğer mekanlara gitmişti akşamları. Meraklı gözleri her zamankinden farklı bir şekilde etrafı taramıştı her gece. Bu sefer yakalanmamıştım. Fakat en kısa sürede onu geri istiyorum.
Yarısı boş kadehten içkiyi yudumlarken elinde kırmızı şemsiyeler ile arka dansçılar çıkmıştı ilk önce. Her şeyden anlam çıkaran liseli kızlara dönmüş gibi hissettim o an kendimi...
5 yıl önce, 28 Aralık
''Yüzünü bile görmek istemiyorum!''
Sinirle kapıyı çarpıp çıkmıştı Jeon, son zamanlarda hayatı ona hiç acımıyordu. Bir terk ediliş ya da her neyse işte yaşadığı. Bir aralık sabahı kendini yağmurun altında ağlarken bulmuştu sokağın kenarında. Yağmur göz yaşlarını gizlerken bacaklarını kendine çekmiş öylece yaşadıklarını düşünüyordu.
''Bayım, iyi misiniz?'' o meleksi kurtarıcı ses gelmişti. Cennete açılan bir koronun uğultusu gibiydi o an, sadece ikisi de bunu bilmiyordu.
Usulca başını kaldırdı Jeon. Başında ona endişe ile bakan sarı saçlı, kırmızı şemsiyeli çocuğa baktı. ''Değilim, sağ olun...'' şemsiyesini ona doğru tutmuştu sarı saçlı. ''Biliyor musunuz bayım? Yağmurlu bir günde birine şemsiye uzatırsanız, kader onların arasında bir bağ kurar.''
Dolu gözlerime inat gülümsedim o an. Bu ister bir mesaj olsun, ister olmasın. Ben bitirmediğim sürece bitemezdi. Kalbimden bir damarı koparıp atmak gibiydi onu sevmeyi bırakma düşüncesi...
Kendime bir söz verdim, o lanet şeyi bırakmak için. Vücudum bağımlı olarak sadece Jimin'i arayana kadar...
Bölüm Sonu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
*Cafuné: elini sevgilinin saçları arasında gezdirmek.